Coşkun üç gündür hastaneye gitmiyordu. Evde oturduğu sürece başka üniversite hastanelerinde boş kadroların olup olmadığını araştırmıştı. Buradan bir an önce gitmek istiyordu. Çay demlemişti kendisine. Ayağında eşofmanları, tıraşı uzamış bir şekilde oturuyordu. Kapının çalındığını duyarak irkildi. Yavaşça kalktı yerinden. Gelen Arzu'ydu. Genç kız onun yüzüne dikkatle bakarak girdi içeriye: - Nasılsın canım? Omuzlarını kaldırdı genç adam: - Boş kadro yok bir yerde. İzmir'i arayacağım. Vedat Hocayla görüşeceğim. Arzu kanepeye oturdu: - Gitmek istediğinden emin misin? Başını salladı genç adam: - Evet Arzu, burada duramam. Bunu sen de takdir edersin sanıyorum. Genç kız yutkundu: - Ya biz? Biz ne olacağız? Coşkun onun yüzüne sevgiyle baktı: - Sen de gelmez misin benimle? Okulunun bitmesine bir sene var. Bir sene sonra mezun olacaksın. İhtisas yapmak istersen benim bulunduğum yerde yapabilirsin. Arzu başını iki yana salladı: - Ya annem babam Coşkun, babam çok yaşlandı. Onları burada bırakıp gitmek ne derece doğru, biliyorum şimdi sen kendini öne süreceksin, ya benim annem babam diyeceksin ama ben kız çocuğuyum... Bilemiyorum. Coşkun başını çevirdi: - Seni zorlayamam Arzu, hiçbir şey için zorlayamam. Ama bu adamın olduğu yerde kalmak!.. Hayır, hayır bu asla olamaz. Bu sırada genç adamın cep telefonu çaldı. Doktor Tansel Hanım arıyordu. İçine bir ferahlık geldi bir anda. - Alo, Tansel Abla, nasılsın? - Coşkun, yavrum, hemen gelmen lazım, baban bir beyin kanaması geçirdi. Hastanede şimdi. Ama senin gelmen lazım... Coşkun buz gibi olmuştu. Arzu da fırlamıştı yerinden. - Ne oldu? Coşkun ne oldu söylesene? Genç adamın dudakları titriyordu: - Babam diye inledi... Babam beyin kanaması geçirmiş, ağırmış. Odada soğuk bir rüzgâr esti birdenbire. Ölümün soğuk yüzü dişlerini göstererek bakıyordu... > DEVAMI YARIN