Aylin endişeli bir şekilde, gözlerini kısarak sordu: - Ne yapacaksınız Zeynep'i? Selim yutkundu: - Onu görmek istiyorum. Ben çok uzaktan geldim kızım. Ben Zeynep'in babasıyım... Aylin'in gözleri fal taşı gibi açıldı, şaşkınlıkla karışık bir gülümseme belirdi dudaklarında: - Babası mı? Onun babası Kerim Bey. Kerim Türkmen. Siz Kerim Bey değilsiniz... Selim terlemişti. Sıkıntıyla etrafına bakındı: - Bu çok değişik bir konu. Bir aile meselesi. Bunu Zeynep'le konuşmak istiyorum. Aylin şüphelenmişti. Ama Selim'in tavırları ve görüntüsü de garip bir güven vermişti genç kıza. Yine de tedbiri elden bırakmamakta kararlıydı: - Zeynep yok. Birkaç gün gelmeyecek. Nerede olduğunu bilmiyorum. Neden evinden aramıyorsunuz? Selim derin bir nefes aldı: - Orada yok... Yani görüşemedim orada. Nerede bulabileceğim hakkında... Aylin sözünü kesti adamın: - Eğer irtibat kurarsam söylerim. İnanın ben de bilmiyorum nerede olduğunu... Selim cebinden not defterini çıkardı: - Size telefonumu vereyim o zaman... Yalvarırım küçük hanım, beni kızıma ulaştırın. Benim adım Selim. Selim Türkmen. Ben Kerim Beyin kardeşiyim. Telefonum burada yazılı. Sizden haber bekleyeceğim. Aylin'e kağıdı uzatarak uzaklaştı. Aylin hayretler içinde baktı kaldı adamın arkasından. Sonra gözlerini elindeki kağıda çevirdi. Tanınmış bir otelin adı ve telefon numarası yazılıydı kağıtta. Ne yapacağını şaşırmış bir halde düşündü. Sonra cep telefonunu çıkartıp Zeynep'in numarasını tuşladı. Sabah saat henüz dokuz buçuktu. Genç kızın Ozan'ın evinde kaldığını biliyordu. Ozan hastaneden çıktıktan sonra Haluk'la birlikte eve gidip arkadaşlarını ziyaret etmişlerdi. Ozan'ın hastanelik olmasına Kerim Beyin sebep olduğunu da biliyorlardı. Zeynep bu konuda tedirginliklerini anlatmış, babasının bu ilişkiye engel olmak için her şeyi yapmayı göze alabileceğinden endişelendiğini paylaşmıştı arkadaşıyla. Ama Selim'in söyledikleri kafasını karıştırmıştı Aylin'in. Selim genç kızın babası olduğunu söyledikten sonra onun yüzüne daha dikkatli bakmış ve Zeynep'i ne kadar çok andırdığını hayretle görmüştü. Ortada bir karışıklık vardı ve bu olayı Zeynep'in mutlaka bilmesi gerekirdi. Bu Kerim Beyin bir oyunu da olabilirdi. Telefon çalıyordu. Aylin sabırsızlıkla inledi: - Haydi aç şunu Zeynep, aç şu telefonu... Çok geçmeden karşı taraftan genç kızın sesi duyuldu: - Efendim canım? - Zeynep... ne oldu biliyor musun? Genç kızın gülüşü duyuldu telefonun öteki ucundan - Bu ne telaş Aylin? Ne oldu, selam sabah etmeden seni böyle telaşlandıracak ne oldu? Aylin nefes nefeseydi heyecandan. Nasıl başlayacağını bilemiyordu... > DEVAMI YARIN