"Bu meseleyi çözeceğim!"

A -
A +

Davut Ağa oturur oturmaz başladı konuşmaya: - Merhaba Halil, seni arıyordum. - Hayırdır Davut Ağa! Ne edeceksin beni? - Şu çocukların meselesini konuşsaydık dedim. Gel şu işi bağlayalım artık. Çocuklar istiyor birbirini... Halil kaşlarını kaldırdı: - Senin oğlan istiyor Davut Ağa! Benim kız isteyemez. O da ne demek? - Anla sen işte, diyerek alttan aldı Davut. - Gel şu işte anlaşalım. Başlık için dediğin miktar çok abartılı. Şunun makulünü söyle bana Halil... Bunca yıllık hukukumuz var. Halil bıyık altından gülümsedi. Kara kaşlı kara gözlü bir adamdı. İri yapılıydı. Yuvarlak bir yüzü, geniş bir alnı vardı. Boğuk bir ses tonuyla konuşuyordu. - Koskoca Davut Ağa oğlu için bir başlık ödeyemeyecek mi? Davut yutkundu. Etrafına bakındı. Biraz öne doğru eğilip yavaş sesle fısıldadı: - Sen de insafsız davranıyorsun ama. Peşinde bir oğlan daha var Hasan'ın. Hal durum ortada. Halil arkasına yaslandı, alaylı bir şekilde gülümsedi: - Onun peşinde de kızın var ama. Onu da sen vereceksin başlıkla. Biri birini karşılayacak. Davut sesini çıkartmadı. Arkasına yaslandı. Bir müddet sessiz kaldılar. Sonunda Halil başladı konuşmaya: - Acele edip bir karar vermezsen benim yapabileceğim bir şey yok. Kızı başka isteyenler de var Davut Ağa! Davut'un kafası allak bullak olmuştu. Derin bir nefes aldı, sigarasından bir nefes çekip kül tablasına bastırdı izmaritini. Ayağa kalktı: - Hele acele etme. Birkaç güne kadar sana olurunu söyleyeceğim. - Çok bekletme Davut Ağa! Davut yine ellerini arkasında birleştirerek ağır adımlarla yürüdü. Dükkana geldiği zaman kendisini heyecan içinde bekleyen oğlu Hasan'a tedirgin bir bakış fırlattı: - Birkaç gün içinde çözeceğim aslanım. Merak etme. Hasan konuşmanın çok da olumlu geçmediğini anlamıştı. Bir şey söylemeden arkasını döndü, içeri girdi. Davut oğlunun bu kadar üzülmesine dayanamıyordu. Dişlerinin arasından anlaşılmaz bir şeyler mırıldanarak kalktı yerinden. Köy meydanına doğru yürüdü. Kafası bir şeye takılmıştı. Halil'in söylediği bir laf aklını kurcalıyordu. "Senin de kızın var Davut Ağa, sen de ondan başlık parası alacaksın, birbirini karşılayacak" demişti Halil. Muhtarın yanına girdi. Muhtar Salih köyün bu hatırı sayılır kişisini görünce ayağa kalktı: - Hoş geldin Davut Ağa, şeref verdin. Sana bir çay söyleyeyim hemen! Muhtar Salih masasının karşısındaki koltuğu eliyle işaret edip Davut'u oturttu. Kapıdan başını dışarıya uzatıp seslendi kahveye: - Ahmet, iki çay getir aslanım. Masasına geçtiği zaman yüzünde bir tebessüm vardı: - Ne var ne yok Davut Ağa? Bu ziyaretin sebebi nedir? Yoksa hatır mı sormaya geldin? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.