"Bu o kadar özel bir hikâye ki..."

A -
A +

Küçük krem rengi arabaya bindiler. Fazıl Bey şoförüne fabrikaya gitmesini söylemiş ve onu göndermişti. Sarıyer sırtlarında küçük bir kıraathaneye gittiler. İçeride kimse yoktu. Cam kenarında bir masaya oturdular. İstanbul Boğazı bütün ihtişamıyla önlerindeydi. Kıraathane sahibi kocaman göbeğiyle sevimli bir adamdı ve Onur'u tanıyordu: - Avukat Bey, şeref verdiniz. Çayımı şimdi demledim. Onur gülümsedi: - Mehmet Bey, çayını içeceğiz ama biz kahvaltı etmedik, bize şöyle karnımızı doyuracak bir şeyler de getirirsen seviniriz. Kıraathane sahibi sevinçle haykırdı: - Ne demek beyefendi, çok güzel el açması böreğim var, kovan balı ve mis gibi de tereyağı. Herhalde beğenirsiniz... Onur başını salladı: - Ben o böreklerin tadını bilirim. Tabii ki hoşumuza gider... Mehmet ellerini ovuşturarak uzaklaştı. Fazıl Bey memnun bir şekilde baktı çevresine: - Burası çok güzelmiş. Hiç bilmiyordum burayı... Onur arkasına yaslandı: - Ben talebeliğimden beri buraya gelirim. Çok sevdiğim, sakin bir yerdir. Ahmet Fazıl Beyin gözlerinde sakinlik ve huzur vardı. Az sonra kıraathane sahibi çayları getirdi: - Mis gibi çayım bugün. İyi de dem aldı. Börekler ve kahvaltılıklar da beş on dakikaya kadar geliyor, biraz ısıtıyorum böreklerinizi. Teşekkür ettiler her ikisi de. Onur dikkatle baktı yaşlı adamın yüzüne: - Biraz daha iyi olduğunuzu hissediyorum. Başlamak ister misiniz? Derin bir nefes aldı Ahmet Fazıl Bey. Göz bebeklerinde oluşan pırıltılar gerçekten onun müthiş bir duygu yoğunluğunun içinde olduğunu gösteriyordu. Hafifçe ama içinde acı da hissedilen bir tebessüm belirdi dudaklarında: - Nasıl başlayacağımı hiç bilemiyorum Onur. Bu o kadar özel ve o kadar rahatsız edici bir hikâye ki... Bu olaylar yaşanıp bittikten sonra evimizde hiç ama hiç konuşulmadı. Ne rahmetli karım, ne ben, ne de oğlum Nazım... Bu konuyu hayatımızdan silip atmak için sessiz kaldık. Ama biliyorum ki hiçbirimiz içimizden atamadık. En azından ben atamadım. Şimdi bunun ezikliği altında kayboluyorum. Onur iyice meraklanmıştı. Bu sırada bir tepsi içinde mis gibi kızarmış el açması börekler, bal ve tereyağı geldi. Kıraathane sahibinin servisi bitirmesini beklediler. O gittikten sonra Fazıl Bey bir parça börek aldı. Tadına varmak istermişçesine yavaş yavaş çiğnedi: - Mükemmelmiş... Uzun zamandır böyle güzel börek yememiştim. - Afiyet olsun efendim... Fazıl Bey bir yudum da çay aldıktan sonra derin bir sesle konuşmaya başladı: - Bundan yirmi altı sene önceydi... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.