Neriman Halime'nin çaresiz bakışları altında sokak kapısına geldi. - Evet anne, sağlıcakla kal!.. Bize burada yer yok. Babam istemiyor. Bunca laftan sonra kalamam artık. Elbet başımın çaresine bakarım. Halime ağlamaklıydı: - Nereye gidersin kızım, ne yaparsın iki bebekle? Omuzlarını kaldırıp acı acı güldü Neriman: - Allah her şeye kadirdir anne. Beni düşünmeyin. Umarım sen de babam da bundan sonra daha huzurlu, daha mutlu olursunuz. Elini öptü annesinin. Çocuklarını kucakladı. Halime köy meydanına kadar geldi kızıyla. Yarım saat sonra Çanakkale'ye minibüs vardı. Neriman minibüsün kapısında durdu. Yorulmuştu çocuklarla birlikte yürümekten. Daha yeni doğum yaptığı için güçsüzdü. Annesine döndü: - Hakkını helal et anne!.. Halime koynundan bir çıkın çıkardı: - Bunun içinde iki çeyrek altın var. Babanın haberi yok bunlardan. Al bunu! Gözleri dolu dolu oldu genç kadının. O anda annesini suçlamaktan vazgeçti. O da çaresiz bir kadındı. Mehmet Ali'nin güdümünde yaşamaya alışmış bir insandı. Hiçbir şey bilmeyecek, düşünemeyecek, karar veremeyecek kadar cahildi. Neriman annesinin verdiği altınları almazsa onun hayatının sonuna kadar vicdan azabı çekeceğini düşünerek bu isteği geri çevirmedi. - Sağ ol ana! Haydi sağlıcakla kal... Halime'nin yaşlı gözleri minibüs köyün topraklı yolundan kaybolana kadar takip etti onları. Sonra ağır adımlarla yüreği yana yana döndü evine. Neriman bundan sonra ne yapacağını bilmiyordu. Kalacak, gidecek yeri yoktu. Cebinde bir miktar parası vardı. Emin Beyin kendisine verdiği para ile annesinin verdiği altınlar. Bu da ne kadar yeterdi, ne işine yarardı onu da bilmiyordu... Minibüs Çanakkale'ye girdiği zaman nerede ineceğini bile bilemedi. Garaja kadar gitti. Otobüs şirketlerinin çığırtkanları durmadan bağırıyorlardı: - Haydi İstanbul, İstanbul, hemen kalkıyor... - İzmir, İzmir... - Ankara'ya bir saat sonra, Ankara'ya bir saat sonra... Etrafına bakındı. Bu yoğun kalabalık ürkütmüştü genç kadını. Yanından geçenler onu hayretle süzüyor, kim olduğunu, kucağında yeni doğmuş iki bebekle ne yapmaya çalıştığını merak ediyorlardı. Bir anlık bir düşünceden sonra bir otobüsün başında "İstanbul, İstanbul, hemen kalkıyor" diye bağıran adamın yanına yaklaştı: - Bir bilet istiyorum İstanbul'a deyiverdi. - Hemen abla, sen gir otur arabaya, ben biletini getireyim. Adam hızla uzaklaşırken genç kadın otobüse bindi. Korkarak bakındı ve ilk koltuğa oturdu. Sakin olmaya çalışıyordu ama ıstırabı içini kemiriyor, yüreğini söküp yırtıyordu sanki... > DEVAMI YARIN