Hülya hanım hayretle baktı kızının yüzüne. Tedirgin olmuştu. Aklına gelen şeylerin romanlarda, filmlerde olabileceğini düşünüyor, kondurmuyor ama yine de bir huzursuzluk hissediyordu. Genç kız onun yaşadıklarından habersiz ekledi: - Benimle adaş biliyor musun? Adı Safiye. Hülya hanım az kalsın boğuluyordu. Gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Yine de belli etmemeye, sakin olmaya çalışarak yutkundu: - Ölen oğlunun adı neymiş? - Bilmiyorum anne, Haluk mu Hakan mı, öyle bir şey. Kadın yerinden kalktı. Kızının bakışlarından kaçıyordu. Sanki onunla göz göze gelseler her şeyi anlayacakmış gibi düşünüyordu. Konuyu kapatmayı uygun görerek: - Neyse, Allah yardım etsin... dedi. Ardından biraz başının ağrıdığını bahane ederek odasına çekildi. İpek de zaten bazı davaların raporlarını yazacaktı. Birkaç dakika sonra evin içine sessizlik çökmüştü. *** Ayhan bey karısının elini tuttu: - Heyecanlanma Hülya... Dur bakalım, bu ilginç bir tesadüf de olabilir. - Hayır Ayhan. Bu kadın Safiye. İpeğin öz annesi. Ne yapacağız? Nasıl çıkacağız bu işin içinden? Neden daha önce gerçeği söylemedik biz, nasıl yaptık bu hatayı Ayhan? Adam başını pencereye doğru çevirdi: - Biliyorsun, bu gerçeği asla açıklamamamızı isteyen Safiye'nin kendisiydi. Ona verdiğimiz bir söz vardı. Belki yanlış yaptık ama bu bizim kararımız değil. Hülya hanım acı bir şekilde gülümsedi: - Bunlar bizi temize çıkartmaz Ayhan. Benim tek düşüncem, İpek'im bu gerçeği öğrenince ne olacak? Allak bullak olacak yavrum. Öte tarafta zavallı Safiye'cik.. Hayatta her şeyini yitirmiş, bir kerecik olsun gülmeye hakkı yok mu? Hasretini duyduğu yavrusuna kavuşmak hakkı değil mi? Bir evladını yitirmesinin acısını ötekine kavuşmakla hafifletmek onun hakkı Ayhan... Çok çaresizim Allah'ım... Ayhan bey dudaklarını ısırdı: - Varsayımlar üzerine konuşuyoruz Hülya, bakalım o kadın gerçekten bizim Safiye mi? - Yarın gideceğim Ayhan. Hastahaneye gidip göreceğim onu. Of Allah'ım, nasıl sabah olacak? Adam karısının omzuna attı elini. Şefkatle sarıldı ona: - Tamam canım, yarın gidersin. Şimdi hiçbir şey belli etmeyelim kızımıza.... Safiye, hemşire kızın getirdiği ilaçları içtikten sonra teşekkür ederek başını yastığına bıraktı. Bütün gece uyumamıştı. Oğlunun ardından bir dua bile okutamadığını düşünüyor, onun cenazesini bile alamamanın acısını yaşıyordu. Beş kuruş parası yoktu. Bütün bu işleri nasıl yapacağını bilemiyor, bir an önce hastahaneden çıkmayı arzu ediyordu. Bu sabah doktora bu dileğini söylemiş ama doktorun şiddetli itirazıyla karşılaşmıştı. Daha bir süre kontrol altında kalması şarttı. Hemşire odadan çıkınca her zamanki gibi yine gözlerinden hiç eksilmeyen yaşlarını sildi. Bakışları yeniden gök yüzüne çevrilmişti. Kapının vurulmasıyla kendine geldi... > DEVAMI YARIN