Maddi durumları şimdi de çok iyiydi... Seneler önce fabrikanın ve villanın satışından aldığı para, var olan birikimi, rahat, müreffeh bir hayat yaşatmıştı onlara. Oturduğu yerden evvelden beri var olan ticari yeteneğiyle parasını yatırımlara yönelterek daha da çoğaltmıştı... Hayatını tamamen torununa göre yönlendirmiş, her şeyini ona göre ayarlamıştı. Saliha hâlâ yanlarındaydı. O da yaşlanmıştı artık. Evin bir ferdi gibi Demir ailesinin her şeyine ortak olmuştu. Şimdi ev işleri için bir başka gündelikçi geliyor, Saliha'nın denetiminde evin işlerini yapıyordu. Olcay hanım ise bütün gününü televizyon karşısında geçiriyordu. Sabah kalkıp karı koca kahvaltılarını ediyorlar, kahvelerini içerken günlük gazeteleri okuyorlar, sonra Olcay hanım televizyon izliyor, Enver bey de kitap okuyor, kendince bir şeylerle meşgul oluyordu. Bütün hayatları torunlarıydı. Onun eve geliş saatini bekliyorlar, geldiği zaman onun gençliğinin verdiği heyecanla anlattıklarını dinliyorlardı. Enver bey pencerenin önünden çekilip karısının karşısına dikildi: - Bu sene yazın Emre'yi İngiltere'ye yollayalım Olcay. İngilizcesi'ni ilerletsin. Sadece Almanca ile olmaz. Olcay hanım yine başını salladı. Adam kızmıştı onun televizyona dalmasına: - Yahu, bırak şunu da iki laf edelim Allahını seversen. Kadın kaşlarını çatarak döndü: - Bir filmi seyrettirmedin Enver... Sen çıkıp dolaşsana biraz. - Nereye çıkacağım yahu? Havaya baksana.... Olcay hanım kahkahayla güldü: - Aman Enver, havanın güzel olduğu zaman da başka bir bahane buluyorsun. İyice tembel bir adam oldun. Omuz silkti yaşlı adam. Eskisi gibi dinamik değildi artık, çabuk yoruluyordu. Neredeyse yetmiş yaşına merdiven dayamıştı. Artık Orhan'ın hiç lafı sözü edilmiyordu karı koca arasında. Unutmuşlardı onu, hayatlarının o safhasını silmiş atmışlardı. İsviçre'den döndükleri zaman kızlarının mezarına bir kere gitmişti Enver bey. Hiçbir şeye dokunmamış, uzaktan bakmıştı sadece. Biliyordu ki Orhan, sürekli ziyaret ediyordu kabri. Bu nedenle bir başkasının geldiğini belli edecek bir iz bırakmamak için karşıdan bakmakla yetinmişti. İçinden öfke dalgaları kabararak izlemişti: - Bu adam yüzünden evladımın yattığı yeri ziyaretten bile mahrumum.... diye hırslanmıştı. Pencereden bir kez daha baktı. Apartmana siyah trençkotlu, kır saçlı bir adamın girdiğini gördü camdan uzaklaşırken. Saliha kapının çaldığını fark ettiği zaman mutfakta salata yapıyordu. Ellerini küçük bir havluya kurulayarak koştu. "Emre Can gelmiştir herhalde" diye düşündü.. Kapıyı açtığında karşısında tanımadığı bir adam duruyordu. Gözlerini kısarak baktı gelen misafire: - Buyurun, kimi aradınız? - Enver beyi aramıştım, burada oturuyor değil mi? Enver Demir. - Evet... Kim arıyor? Orhan yutkundu. Ela gözleri buğuluydu: - Görüşmek istiyorum, eski bir tanıdığıyım. DEVAMI YARIN