Hasan hızlı adımlarla köyün arka tarafındaki korulukta yürüyordu. Etrafına tedirgin bir şekilde bakıyor, duyduğu en ufak bir seste durup dinliyordu. Bir müddet daha yürüdükten sonra yeni yapılan yola yakın bir tepenin üzerinde durdu. Bir sigara yaktı. Beklemeye başladı. Çok geçmeden arkasındaki çalılıktan duyulan hışırtılardan beklediği insanın geldiğini anlamıştı. Gerçekten de birkaç saniye sonra çalılıkların arasından Elif göründü. Gülümseyerek yaklaştı delikanlının yanına: - Gelmeyeceksin sandım... dedi Hasan. Elif kıkırdadı: - Neden gelmeyeyim ki... - Ne bileyim ben. Bekledim biraz... Omuz silkti genç kız. Tepenin kenarına doğru yürüdü: - Babam dün anamla konuşurken duydum. Koskoca Davut dedi baban için. O bu kadar parayı vermem derse ben de asla kızı vermem dedi. Ulucak köyünden biri daha gelecekmiş görücü için. Haberin olsun. Hasan'ın şakakları atmaya başlamıştı bir anda. Öfkeyle attı elindeki sigarayı yere: - Ne yani, ne demek istiyorsun? Başkasına mı yâr olacaksın? Genç kız ellerini iki yana kaldırdı: - Ben ne edebilirim ki Hasan? Ne diyebilirim. - Kahrolsun! Diyerek önündeki taşı tekmeledi Hasan. Canı sıkılmıştı. - Davut amcayla konuşacaksın... diye ekledi Elif. Hasan'ın kaşları çatılmıştı. Korkarak baktı genç kızın yüzüne: - Sen beni sevmiyor musun? Elif kıkırdadı: - Seviyorum... Ne olacak? - Nasıl başka görücüye çıkarsın o halde? Elif omuzlarını silkti: - Ne edebilirim ki!.. Babamı bilmezmişsin gibi konuşma... Dişlerinin arasından fısıldadı Hasan: - Bir sözünü geçiremiyorsun sen de... Az sabret dedim. Biraz toparlanalım istediğini vereceğiz babanın. - Acele etmek zorundasın Hasan. Babam söylenip duruyor. Bütün köy biliyor bizim sevdamızı. Adam hırslanıp duruyor. Hasan başını kaldırdı: - Hele sen sabret iki üç gün. Bu meseleyi halledeceğim. Elini kızın yemenisine uzattı. Kıkırdayarak çekildi Elif. Koşmaya başladı. Hasan sevgiyle baktı onun ardından. Bir sigara daha çıkardı cebinden. Babasına haber vermeden ayrılmıştı dükkandan. Hızlı adımlarla köye doğru yürümeye başladı. Bu akşam yemekten sonra oturup adamakıllı bir şekilde konuşacaktı babasıyla. Bu meseleyi halletmek zorundaydı. Görücü meselesi içine bir kurt düşürmüştü. *** Davut kuvvetlice öksürerek boğazını temizledi. Sofranın başında iki oğlu ile birlikte yemeğini yemiş, sigarasını tellendiriyordu. Zübeyde Hanım biraz daha geride oturmuş, çorbasını kaşıklıyor, Aliye ise kapının yanında bekliyordu. Yemekleri babasından ve ağalarından sonra oturup yerdi. Hasan son lokmasını yuttuktan sonra bir bardak su içip "şükür Allah'ım" diyerek geriye çekildi. Yan gözle babasına bakıyordu... > DEVAMI YARIN