eral başını tuttu Serdar'ın konuşmaları karşısında: - Ne olur sus Serdar, ben öleceğim şimdi. Bu sırada oda kapısı açıldı. Serdar hemen o tarafa çevirdi başını. Kapıdan içeri uzanan Esra'nın başını görünce hareketlendi. Genç adam gülümsedi hemen: - İşte, uzun zamandır beklediğim güzel kız nihayet geldi... Meral de gülümsüyordu. Esra ise nasıl davranacağını bilememenin şaşkınlığı içinde bir şeyler mırıldandı: - Meral telefon edince hemen geldim, ne oldu sana? Bir haftadır doğru dürüst görüşemedik. Ben evdeydim Meral, biliyorsun benim bir fazla dersim var, o imtihana hazırlanıyordum. O nedenle okula gelmedim. Serdar şakacı bir tavırla atıldı yattığı yerden; - Yalan, inanma Meral, bana küs. Konuşmuyordu benimle... Kızgındı bana... Esra sözlüsünün bu şakacı hallerine alışıktı. Hiç itiraz etme gereği bile duymadan devam etti: - Ne oldu birden, inanamıyorum... Serdar ciddileşmişti bir anda. Kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı: - İnanamayacak bir şey yok, tahliller herşeyi söylüyor, formaliteden burada bir kez daha yapılıyor işte, ama bir farklılık çıkması imkansız denilecek kadar az. Sanırım kemoterapiye başlayacaklar. Kader bu, başa gelen çekilecek... yapılacak bir şey yok... Esra ve Meral sessizdi. Karşılarında aşikar bir şekilde duran gerçeğe itiraz edemiyorlardı. Serdar ise oldukça sakindi. Sanki alelade bir şeyden bahsediyormuş gibi umarsızca anlatıyordu herşeyi. - Bunun fazla süreceğini tahmin etmiyorum. Gerçeği saptırmanın bir anlamı yok işte. Olay belli. Belki iyi bir tedavi süreyi az bir şey uzatmaya yarar. Ama sadece o kadar. Meral yerinden fırladı. Öfkeli bir şekilde: - Tamam, anladık Serdar, gerçek gerçek, ama her şeyin bir sınırı var. İstersen cenaze törenini de konuşalım artık. Bu ne yahu? Sen kendini şartlamış olabilirsin ama bizler henüz hazır değilız, en azından ben değilim. Bu şekilde annemin babamın yanında da konuşursan onların halini düşün bir de, yapma... Serdar sessizce kardeşinin yüzüne baktı. Genç kız haklıydı. Ama hiçbirisi onun içinde kopan fırtınayı göremiyordu henüz. Esra kapıdan içeri girdiği anda anlamıştı ne büyük bir dehşet içinde olduğunu. Sevdiği insanı ebediyyen bırakıp gitme korkusu sarıvermişti bir anda bedenini. Ölüm bütün soğukluğuyla karşısına dikilivermişti sanki... Böyle konuşarak rahatlamaya çalışıyordu aslında... Nevin hanım hastabakıcının getirdiği tepsiyi güzelce yerleştirdi tekerlekli masaya. Tabakların içindeki yemeklere teker teker baktı, gözlerinin altı hafifçe kararmaya başlayan Serdar'a döndü: - Köfte, salata ve pilav var oğlum, istersin değil mi? Başka bir şey istersen kardeşin alıp gelsin sana. Serdar başını iki yana salladı: - Yok anneciğim, yerim onları. Severim biliyorsun. Başını salladı Nevin hanım. Tabakları hazırlarken devam etti: - Ben bir ara eve gider, sana başka şeyler de yaparım. DEVAMI YARIN