Çaresiz bir halde otele döndü!..

A -
A +

Bir ay sonra Murat tek bir koltuk değneği yardımıyla yürüyebiliyordu. Alçıdan çıkartılan ayağı süratle iyileşiyordu. Hastaneden on gün önce taburcu olmuş, otelde istirahat etmişti. Bugün ilk defa sokağa çıkacaktı. Feyyaz Beyin kendisine yardımcı olması için yolladığı Hikmet elli beş yaşında aslen Selçuklu bir adamdı. Son derece babacan tavırlı, orta boylu yuvarlak yüzlü zeki bakışlıydı. İki kızı vardı İzmir'de okuyan. Biri doktor, biri de öğretmen olacaktı. Yıllardan beridir Feyyaz Beyin yanındaydı. Onun bir kazada kaybettiği karısını ve oğlunu da tanıyordu. Uzun uzun konuşma fırsatları olmuştu Murat'la. Feyyaz Beyin yaşadıklarını anlatmıştı genç adama. Sonra Murat'a babasından bahsetmişti. Edip Beyin karakteri, yaptıkları hakkında çok şeyler anlatmıştı. Otel odasında birlikte kalmışlardı. O sabah Hikmet'ten önce uyanmıştı Murat. Giyindi, tıraş oldu. Hikmet ise gözlerini açtığı zaman onu hazırlanmış görünce fırlamıştı yataktan: - Ne oldu Murat Beyim, nereye? - Bugün çıkalım Hikmet abi. Gitmek istediğim yerler var... Otelin lokantasında hafif bir kahvaltı yaptıktan sonra bir taksi çevirdiler. Murat, Şükrü Karahan'ın ev adresini verdi şoföre. Villanın önüne geldikleri zaman heyecandan titriyordu Murat. Bahçe kapısına doğru yürüdü şoföre beklemesini söyleyerek. Zili çaldı. Uzun süre bekledikten sonra yaşlı bir adam göründü: - Buyur beyim? - Ben... Ben Betül Hanımı arıyorum... Evde mi kendisi? Yaşlı adam yukarıdan aşağıya süzdü genç adamı: - Onlar yok beyim. Gittiler. Şükrü Bey sattı bu villayı. On beş gün oluyor, apar topar sattılar ve gittiler. Nereye gittiklerini de bilmiyorum. Murat şoke olmuştu. Koskoca iş adamı Şükrü Karahan'ın nerede olduğunun bilinmemesi gibi garip bir olay akla sığmıyordu. Mutlaka bu adam tembihliydi: - Ben sadece konuşmak istemiştim... Adam kollarını iki yana açtı: - Ben villanın yeni sahiplerinin bahçıvanıyım beyim. Ben bilmiyorum. İstersen hanımefendi içeride, çağırayım konuş. Çok geçmeden kısa boylu, balık etinde elli yaşlarında bir kadın geldi bahçe kapısına. Kibar bir Türkçesi vardı. Son derece bakımlıydı. Gözlerindeki ifadeden söylediklerinde samimi olduğu anlaşılıyordu: - İnanın bilmiyoruz beyefendi. Çok acele sattılar bu villayı bize. Hiçbir şey söylemediler. Biz de sorgulamadık zaten. Çünkü gerçekten ucuz bir fiyata satın aldık. Aceleleri olduğu belliydi. Murat teşekkür ederek arabaya bindi. Bu sefer verdiği adres Şükrü Beyin şirketiydi. Orada da şoke edici bilgilerle karşılaştı. Şükrü Bey şirketi de devretmişti. Ne Haşim Beyden ne de kendisinden eser kalmamıştı. Sır olup uçmuşlardı sanki. Murat çaresiz ve yıkılmış bir halde otele geri döndü. Yol boyunca hiç konuşmamıştı. Hikmet onun yaşadıklarını gayet iyi anlıyor, onu düşünceleri ve acısıyla yalnız bırakmayı yeğliyordu. Genç adam belki de hayatı boyunca hiç göremeyeceği, cinsiyetini bile bilemeyeceği bir çocuğun hasretiyle geçecek bir ömre hazırlamaya çalışıyordu kendisini. O akşam kararlı bir şekilde baktı Hikmet'e: - Yarın sabaha dönelim Hikmet abi. Kuşadası'na gidelim artık, burada yapacak bir şey kalmadı... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.