Çaresizliğine kahrediyordu

A -
A +

Şükriye, kendisine de bir bilezik alınacağı sözünü duyunca sevinçle çırptı ellerini. - Yaşasın, kalınından olsun ama... Gülümsedi Hasan; - Merak etme, merak etme, istediğin gibi olacak. Para da bize kendi dükkanımızı açtırır. Kurtulacağız babanın güdümünden. Akşama Ahmet ağabeyler bekliyor. Adam orada kalıyor, düğün işini konuşacağız. Şükriye başını salladı: - İyi ya gideriz. Şanımıza uygun bir düğün yaptıralım Hasan. Genç adam sofraya çökmüştü bile. Ekmekten kocaman bir parça kopartıp ağzına attı. Tabağını uzattı: - Haydi koy bakalım yemeğimi... Seslen şuna, o da gelsin sofraya. Şükriye hemen fırladı yerinden. Safiye'yi çağırdı. Küçük kız, yüzü, gözü şişmiş, sessizce oturdu sofraya. *** Hasan'la Şükriye evden gittikleri zaman Safiye içini çekerek bakındı etrafına. Ağabeyi kapıyı üzerine kilitlemişti giderken. Yine de evde şimdi tek başına olmaktan memnundu. Ağrıyan vücudunu gerdi. Dudağındaki yara çok büyüktü. Başında ise büyük bir şiş vardı. Tokadı yediği zaman savrulunca duvara vurmuştu. Elleri hâlâ titriyordu. Ama bütün bu acılardan daha büyük olanı ağabeyinin söylediği sözlerdi. Korktuğu başına gelmişti sonunda. Evlendiriyorlardı kendisini. Bilmediği tanımadığı bir adamla hayatın içine atacaklardı. Korkuyordu Safiye. Çaresizliğine kahrediyor, hiçbir çıkar yol bulamıyordu. Anacığı, babacığı sağ olsaydı bunların hiçbiri olmazdı. Onlar biricik kızlarını incitecek bir tek şey yapmazlardı. Hıçkırarak çekti içini. Kaçıp gitmek, kurtulmak istiyordu. Ama o kadar küçüktü ki hayat gözüne amansız bir canavar gibi gözüküyor, korkuyordu. Bir köşeye oturdu. Bütün suçu kız çocuğu olmaktı... Öyle ki çocukluğunu bile vermemişti ağabeyi ona. Elinden her şeyi alınmıştı. Bu evde yaşayamayacağının bilincindeydi. Kendisinden nefret eden bir yenge, onu hiçe sayan bir ağabeyle birlikte ömür nereye kadar sürerdi?!. "Kaderim böyleymiş... Gitmekten başka çarem yok..." diye mırıldandı. Yaşadıkları onu sanki bir saat içinde on yaş birden büyütmüştü. Çocuk olamadan büyük olmuştu. Minik bedeni acılar ve çaresizlikler içindeki gezintiye daha fazla dayanamadı. Oturduğu köşede uyuyup kaldı... *** Ahmet sigarasından derin bir nefes çekerek bilmiş bir tavırla elini kaldırdı: - Bizim köyde yaparız düğünü. Şöyle davullu zurnalı... Hasan yan gözle damat adayına baktı: - Düğün masrafları senin yalnız birader. Ben karışmam. Halil kaşlarını kaldırdı. - Eh, madem öyle istiyorsun öyle olur, gülü seven dikenine katlanır. Ahmet iki elini dizlerine vurdu: - O zaman iş hanımlara kaldı. Onlar ayarlasın ne yapılacak ne edilecek, uzatmanın manası yok. Hemen olsun bitsin bu iş, bekleyecek ne var ki? Halil sevinçle gülümsedi: - Bence de, haftaya cumartesi yapalım düğünü. Hasan dudak büktü. Bir kenarda kendilerini dinlemekte olan karısına baktı: - Ne dersin Şükriye? Hazırlanabilir misin? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.