Dilek'i istemeye gittikleri günün üzerinden yirmi gün geçmişti. Nihayet Arkan ailesinin biraz da korkarak bekledikleri haber geldi. O hafta sonu nişan töreni için hazırlıklara başlanmıştı. Hakan iş yerinden iki gün izin almış, Necile Hanım ve annesiyle birlikte Dilek'i de alarak alışverişe çıkmışlardı. Necile Hanım hayatının kâbus dolu günlerinden birini yaşamıştı alışveriş esnasında. Leyla Hanım ve Dilek çılgın gibi alışveriş yapıyorlardı. Damadın ailesinin alması gereken şeyleri de seçerken en lüks mağazalara girip en pahalı olan eşyaları seçiyor, yanlarında ezilip büzülen, rengi bembeyaz olmuş zavallı Necile Hanıma bir kere bile dönüp "uygun mu?" diye sormuyorlardı. Bu alış veriş için ayırdıkları paranın neredeyse üç misli fazlası gitmişti. Hakan hiçbir şey söylemiyor ve mümkün olduğu kadar annesinden uzak durmaya gayret ediyordu. Leyla Hanım elleri kolları paketlerle dolu bir halde şımarıkça bağırdı: - Hakan, haydi bakalım, acıktık, karnımızı doyuralım. Güzel bir restorana götür bizi. Hakan başını salladı sevinçle: - Tamam efendim, derhal... Sonra usulca annesine yaklaştı: - Anne, benim yanımda fazla para yok... Necile Hanım düşüp bayılacak gibi hissediyordu kendisini. Yine de sesini çıkartmadı: - Peki oğlum ben veririm. Çok pahalı bir restoran seçti Leyla Hanım. Anne kız şımarık tavırlarla istediler yemeklerini. Yiyemeyecekleri kadar çok şeyi büyük bir açgözlülükle ısmarladılar. Necile Hanım ise bir tabak çorbasını bile doğru dürüst içemedi. Sonunda gelen hesap dudak uçuklatacak kadar yüksekti. Necile Hanım titremeye başlamıştı. Hiç konuşmuyordu. Hakan ise hem annesine karşı kendisini suçlu hissediyor, hem de duygularını ve annesinin tavrını karşı taraf anlamasın diye neşeli görünmeye çalışıyordu. Sonunda bu kâbus dolu gün bittiği zaman Necile Hanım cebinde kalan paraya bakınca hesaplarının çok çok üzerinde bir masraf yaptığını görerek, kocasına nasıl söyleyeceğini bilemedi. Cahit Bey olanları duyunca içini çekti: - Bunun böyle olacağını hesaplamalıydık. Her şey bu çizgide giderse biz düğünü bile yapamayız. Hakan ses çıkartmıyordu. Cahit Bey oğluna baktı: - Biraz çıtlatsan diyorum Hakan... Dilek kızımızla konuşsan, durumumuzu biliyor sanırım. Hakan kaşlarını kaldırdı: - Ben bir şey diyemem baba... Böyle bir şey söylersem beni bırakır... Cahit Bey irkildi: - Bunun için seni bırakacaksa bu nasıl bir sevgi oğlum? Hakan ayağa fırladı bu sözler üzerine: - O bir genç kız ve alıştığı değerlerin doğrultusunda gidiyor baba. Paran yok diye benim mutluluğuma mı engel olacaksınız? Bu benim suçum mu? Cahit Bey ve Necile Hanım dehşetle baktılar oğullarının yüzüne. Yutkundu yaşlı adam. - Kimsenin suçu yok evladım. Kapatalım bu konuyu... > DEVAMI YARIN