Arzu bir kez daha aradı Coşkun'u... Yine telefondaki ses aranan numaraya ulaşılamadığını söylüyordu. Genç kız telaşla bakındı etrafına. Pazartesi olmasına rağmen Coşkun gelmemişti hastaneye. Evine gitmiş, onun Salihli'den henüz dönmediğini öğrenmişti. Endişe içindeydi, kendi kendine mırıldandı: "Mutlaka bir şey oldu, aman Ya Rabbi! Mutlaka bir şey oldu..." İki gündür belki yüzlerce defa aramıştı genç adamı. Ona anne ve babasının evlenme fikirlerine olumlu cevap verdikleri müjdesini verecekti. Ama bir türlü ulaşamıyordu. Nöroşirürji servisinde hızlı adımlarla babasının odasına doğru yürüdü. Kapıyı çalmadan daldı içeriye. Mithat Bey masasının başındaydı: - Baba, Coşkun yok! Bugün gelmemiş... Mithat Bey başını kaldırdı: - Biliyorum kızım, biraz önce Akif geldi. Sinirden şakakları atıyordu. O söyledi. Bu çocuk böyle bir şey yapmazdı, mutlaka geçerli bir sebebi vardır. Seni aramadı mı? Arzu âdeta inledi kendini koltuğa bırakırken: - Hayır baba, gittiğinden beri ulaşamıyorum. Yaşlı profesör dudak büktü arkasına yaslanırken: - Dur bakalım, elbet ulaşacağız. Sen aramaya devam et. Belki çocuğun başına bir şey geldi... Arzu gözleri dolu bir şekilde yeniden telefonuna sarıldı. Bir kez daha aradı Coşkun'u. Birkaç saniye sonra âdeta haykırdı: - Çalıyor, aman Allah'ım çalıyor baba! Çok geçmeden telefon açıldı ve Arzu feryat edercesine bağırdı: - Coşkun! Aşk olsun sana, neredesin? Çok merak ettim... Kaşları çatıldı. Dudaklarını ısırdı: - Tamam, bekliyorum. Telefonu kapattı ve babasına döndü: - Beş dakika sonra arayacakmış, "merak etme iyiyim" dedi. Mithat Bey de endişelenmişti. Yutkundu: - Dur hele, anlarız şimdi aradığı zaman... Gerçekten beş dakikaya kalmadan Arzu'nun telefonu çaldı. Genç kız atıldı: - Coşkun, arıyor... Telefonunu açtı ve ağlamaklı bir sesle konuştu: - Neler oluyor Coşkun, hastaneye de gelmedin... Genç adamın sesi çok net geliyordu: - Yarın sabah oradayım Arzu, gelince anlatırım, çok kötü şeyler oldu. Ama merak etme...