İstanbul sisliydi. Boğaziçi Köprüsünden geçerken hayretle çığlıklar atan Azize ve Harun yerlerinde duramıyorlardı. Otobüs çevre yoluna girdiği zaman etrafına korkarak bakan Kadriye, içindeki ürkekliğin ne denli haklı olduğuna bir kere daha karar vermişti. Arabalar bir nehir gibi akıyor, kalabalık insanın tüylerini diken diken ediyordu. Hayretler içinde gözlerini otobüsün penceresinden ayırmıyorlardı. Otogara girdikleri zaman gözlerine inanamadılar. Yüzlerce otobüs yan yana dizilmiş, binlerce insan karınca gibi dolanıyordu. Muavinin sesi duyuldu: - Herkese geçmiş olsun. Hayırlı günler... Eşyalarını aldılar bagajdan. Hepsi otogarın ortasında bir yere toplanmışlardı. Çocuklar annelerinin eteklerine sarılmış, korkuyla bakıyorlardı etraflarına. Sermet yaklaştı: - Bir arabaya bineceğiz. Şu tarafa gidelim. Yüklenin bakalım hepiniz bir torba... Kendisi de yatak dengini sırtladı. Taksilerin olduğu tarafa doğru yürüdüler. Taksi şoförü dudak bükerek baktı onlara: - Ağabey, bunları arabaya alamam ben. Nasıl koyarım. Bagaja sığmaz ki bunlar, insaf et yahu... Sermet şaşkın bir şekilde baktı adama: - İyi de ne yapacağız biz? Bunlar olmasa olmaz. Yatağımız yorganımız... - Kamyonet tut hemşerim... Arkasına koyarsın... Sermet sıkıntıyla bakındı etrafına: - Kucağımıza alırız sepetleri, sadece yatakları koyalım bagaja... Şoför dudak büktü: - Fazla paranı alırım ama. Taksimetrenin yazdığının yarısını da bagaj için alırım. Sermet omuzlarını kaldırdı: - Tamam ağabey, nasıl istersen... Ailesine döndü: - Haydi binin bakalım... Kadriye ve çocuklar arkaya oturdular. Sepetleri ve çantaları da kucaklarına aldılar. Şoförle Sermet denkleri bagaja bağladılar. Sonra arabaya bindiler. Şoför motoru çalıştırdı: - Ne tarafa gidiyoruz hemşerim? Sermet ceketinin cebinden kağıdı çıkartıp uzattı: - Adres bu kaptan... Şoför dikkatle okudu adresi. Küçükçekmece'ye gidiyorlardı. Araba yılan gibi kıvrılarak çıktı otogardan. Çocuklar ve Kadriye merakla çevrelerine bakıyorlardı. Sermet ise büyük bir iş başarmış gibi alaycı bir gülümseme ile oturuyordu. Yarım saat süren bir yolculuktan sonra Küçükçekmece'nin ara sokaklarına girdi araba. Yollar bozuk ve çamurluydu. Şoför biraz da sinirlenerek sürüyordu arabayı. Sonunda derme çatma bir gecekondunun önünde durdu: - Burası hemşerim. Numara on dokuz... > DEVAMI YARIN