Ersin ayaklarını denize doğru uzatmış, bir elinde çay bardağı, diğer eli pantolonunun cebinde lakayt bir tavırla etrafını seyreden Cüneyt'e kuşkuyla baktı: - Kıza hak veriyorum ben birader, bir iş bulmak zorundasın. Cüneyt alaycı bir tavırla gülümsedi: - Ersin, her zaman bana Saadet'in tarafında olacağını başından söylemiştin zaten, tarafsız bakamıyorsun olaya. Benim bir şey yaptığım yok, elbette bulacağım iş, ama tatildeyim ben, dinlenmek istiyorum, yeni bir karar verdim hayatımda, eskisi gibi değil hiçbir şey, biraz alıştırmam lazım kendimi, bu hayata adapte olmam lazım. Şu an bir sıkıntımız yok, paramız var şimdilik. Bize nereden baksan yirmi yirmibeş gün daha yeter. Ondan sonrasında zaten bir işe girmiş olurum. Ersin acıyarak baktı arkadaşına. Gözlerinde onun yaptıklarını hiç tasvip etmeyen bir hava vardı: - İnanamıyorum sana birader, gerçekten bu rahatlığına inanmıyorum, iş bulamadığında ne olacak? O yaşlı kadının evinde ne kadar kalacaksınız? Bak o kadıncağızın çocukları var, buna izin vermezler. Tanıyoruz hepimiz Hafize Ana'nın çocuklarını. Nasıl insanlar olduklarını biliyoruz. Saadet'i bile zorla kabul ettiler. Cüneyt sinirlenmişti: - Ben de o zaman pansiyona çıkarım Ersin! - Para? Paran ne kadar yetecek düşündün mü? Of Allahım, sanki beş yaşında çocuk gibi konuşuyorsun Cüneyt! İnanamıyorum sana yahu? Cüneyt "aman" der gibi bir hareket yaptı eliyle. Ersin sıkıntıyla çevirdi başını denizden yana. Kendi kendine söylenmeye başladı. Elleri titriyordu sinirden: - Kendini hâlâ babanın himayesinde, istediğin her şey ayağına gelecek sanıyorsun ama yanılıyorsun dostum. Sana bin defa söyledim, bu kızı incitme sakın dedim. Kız zayıfladı on günde, gözleri dalgın, iyiyim diyor ama ben biliyorum iyi olmadığını. Akşama kadar kahvehanede koşturuyor. Senin şimdi benimle burada oturuyor olman mı yoksa kalkıp bir iş araman mı gerekirdi? Cüneyt sıkıntıyla baktı arkadaşına. Bu meseleyi biraz daha uzatacak olsa arkadaşıyla arası bozulacaktı. Bu nedenle cevap vermedi. Ama artık orada oturmak istemiyordu, ayağa kalktı: - Benim gitmem lazım. Birkaç yere telefon edeceğim. Sonra görüşürüz... diyerek hesap için elini cebine attı. Ersin hemen hareketlenerek kolunu tuttu onun: - Ben öderim sen git işine bak! Haydi. Cüneyt gerçeklerle yüzleşince sıkılıyordu. Bir müddet elleri cebinde sahil boyunca yürüdü. Gerçekten yaptığı hesapsız harcamalar yüzünden bankadaki para bitmek üzereydi. Sadece insanlar kendisine daha da yüklenmesinler diye bir süre yetecek kadar var olduğunu söylüyordu. Oysa bu harcamayla bir haftayı zor çıkarırdı. Postaneye girdi ve babasının telefonunu vererek şehirlerarası görüşme yazdırdı. Az sonra karşısında Piraye vardı: - Piraye Hanım, babam orada mı, benim aradığımı, önemli olduğunu söyler misin? Yine babasına koşmuştu. Biliyordu ki o her şeyi halledecek ve problemsizce önüne koyacaktı. Hayatı boyunca hep böyle olmuştu. Asıl kaybetmenin bu güveni kaybetmek olduğunu düşünüyordu artık. Pişmandı Cüneyt!.. > DEVAMI YARIN