Davut'un gözü dönmüş gibiydi

A -
A +

Davut bahçe kapısını hızla çarparak yürüdü eve doğru. Evin kapısına gelmeden adeta kükredi: - Zübeyde! Nerdesin Zübeyde? Kadıncağız hemen fırladı mutfaktan. Ellerini önlüğüne kurulayarak kapıya geldi: - Buradayım... - Demek buradasın ha? Nereye gittin sen bugün? Seni Adana minibüsünde görmüşler... Yanında da o öğretmen varmış. Neler çeviriyorsunuz siz? Zübeyde sessizleşmişti. Önüne baktı. Davut hışımla ilerledi: - Kadın konuşsana! Nereye gittin? Bu nereden çıktı böyle? Eski köylere yeni âdetler mi getiriyorsun? Kimseye söylemeden çekip nasıl gidersin sen? Zübeyde hanım usulca mırıldandı: - Çok bunalmıştım, azıcık dolaştık... - Yaaa... Demek dolaştın ha? O kadının yanında senin işin ne? Zübeyde'nin savunacak bir tek şeyi yoktu. Önüne bakıyordu. Mırıldandı: - Çok bunalmıştım dedim ya. Ölecek gibiydim. Davut elini kaldırdı, bir tokat patlattı. Savruldu Zübeyde. Davut'un gözü dönmüş gibiydi: - Seni ben öldüreceğim. Kızın da senin gibi çıktı. Onu da elime geçireyim öldüreceğim. Beni rezil ettin, rüsva ettin. Kimsenin yüzüne bakamaz oldum. Erkeklik gururumu ayaklar altına aldın. Zübeyde elleriyle yüzünü saklamıştı. Mutfak kapısının köşesine sıkışmış duruyordu. Davut bir tekme attı. İnledi kadın. Adam gerildi bir yumruk da başına indirdi. Yere çömeldi Zübeyde. Burnu kanıyordu. Kapıdan giren Hasan dehşetle gördüğü manzaraya bakıyordu. Dayanamadı: - Baba... Vurma artık.Öldüreceksin. - Ölsün!.. - Yapma baba! Sakin ol. Bırak... Söylenerek geri çekildi Davut. Burnundan soluyordu adeta. Sinirinden oturamıyordu.Tam bu sırada dışarıdan Ali Rıza'nın sesi duyuldu: - Davut Ağa! Davut Ağa! Davut yüzünü buruşturdu. Üstünü başını silkeleyip dışarı çıktı. - Davut Ağa, duyduklarım doğru mu? Kaçtı mı kızın? - Dur hele Ali Rıza... Bulacağız elbet. Bir yere gitmiş ama bulacağız. Ağaları arıyor. Ali Rıza kıpkırmızıydı. Şişmanlıktan güçlükle nefes alıyordu. - Bulsan neye yarar Davut Ağa... Geçti artık. Sen şu benim parayı ver bakalım hele. Kabahat bende ki peşin peşin bayıldım paraları. Senin kızda hayır yokmuş. Gözü dışarıdaymış baksana. Allah korudu beni. Davut dişlerini sıktı. Verecek cevabı yoktu. - Paranı vereceğim Ali Rıza, az biraz müsaade et... - Ne müsaadesi yahu! Olmadı bu iş verirsin tıkır tıkır paraları. Bekleyecek halim yok benim. Davut çaresizlikle soludu. Etrafına baktı yardım ister gibi. Beyni zonkluyordu sinirden. *** Aliye sevinçle masanın üzerine dizilmiş kalemlere, okul çantasına, kitaplara ve sandalyenin arkasına asılmış kareli etek ve gömleğe bakıyordu. İçinden bütün bu eşyaları okşamak, sevmek geliyordu. Necla Öğretmen ile annesinin yolladığı evrak gelir gelmez avukat Harun Bey'in ofisine gitmişlerdi. Avukat bey hemen işlemleri yapmış, Aliye, Mübeccel Hanımların iki cadde ötesindeki okula yazdırılmıştı. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.