"Derdimiz büyük öğretmen hanım"

A -
A +

Zübeyde kadın kenara çekilerek konuştu: - Hele gir içeri öğretmen Hanım. Hele gir içeri. Necla adımı içeri atar atmaz ağlamaktan yumru yumru şişmiş gözleri ile Aliye'yi görünce daha bir endişelenmişti. Koştu genç kızın yanına: - Aliye! Yavrum, ne oldu sana böyle? Zübeyde'nin iki kolu yanına düşmüştü: - Derdimiz büyük öğretmen hanım, ne olur yardım edin bize... Necla Hanım küçük gözlerini kıstı. Dikkatle baktı ana kıza: - İyi de ne oluyor? Söylemezseniz bilemem ki... Zübeyde yutkundu. Söylemeye utanıyor gibiydi. Fısıldadı: - Aliye'yi everiyor babası. Dedesi yaşında bir adama veriyor... Necla Hanım bir kaç saniye süren şaşkın bir suskunluğun ardından hayretle sordu: - Ciddi misiniz Zübeyde Hanım? Kadın ağlamaklıydı. Bir yandan gözleri ağlamaktan davul gibi şişmiş olan kızının başını okşuyor bir yandan da kafasını sallıyordu: - Ben ne edeyim öğretmen hanım? Adam zengin diye, adam çok başlık parası verecek diye kızı vermiş. Altmış bir yaşında bir adam. Altı çocuğu varmış... Necla Öğretmen sedire oturdu. Gözlerini Aliye'ye dikmişti. - Ama bu daha çocuk!.. - Kim dinliyor ki öğretmen hanım. Sen akıllı kadınsın, sağlam kadınsın, bize bir yol göster ne olur?!. Yutkundu. Artık güçlükle konuşuyordu. - Kızım okumak ister, senin gibi öğretmen olmak ister. O daha benim gül goncam. Zaten narin bir çocuk... Necla hanım elini kaldırdı: - Hele dur bakalım Zübeyde hanım. Bir yolunu bulur vazgeçiririz belki kocanı. Ben gidip bir konuşayım. Ama sert ama yumuşak... Bir görüşeyim Davut efendiyle. Zübeyde içini çekti. Konuşmanın bir yararı olmayacağını biliyordu. Hele kocasının Necla Öğretmenden hiç hazzetmediğini bildiği için bu konuşmanın bir fayda sağlamayacağından emindi. Başını iki yana salladı ümitsizce: - Faydası yok öğretmen hanım. Hiç faydası yok. Koymuş aklına bir kere. Büyük oğlanı everecek. Onun masraflarını kızının üzerinden kazandığı parayla karşılayacak. Onun gözünde Aliye'min değeri bu kadar. Sen şimdi konuşmaya kalksan, akşama öldürür bizi dayaktan. Hadi beni boş ver, bu sübyanım da yer sopayı. Zaten ne kadar canı var ki! Necla Hanım düşündü. Doğru söylüyordu Zübeyde hanım. Gülümsedi Aliye'ye dönüp: - Sen ağlama sakın Aliye, bir çaresini bulacağız elbet. Hiç merak etme. Sakın ağladığını görmeyeyim. Siz şimdi hiçbir şey yokmuş gibi sakin bir şekilde güne devam edin. Zübeyde atıldı: - Akşama getirecekmiş adamı. Yemek yedirecekmiş. Necla güldü: - Bırak getirsin. Bugünden alıp gitmeyecek ya kızı! Siz konuğunuzu ağırlayın. Yarın sabah ben yine geleceğim. O zaman ne yapacaksak karar verir yaparız. Hele bana biraz müsaade edin de sağlıklı düşüneyim. Şimdi sıkmayın canınızı, bana güvenin. Oldu mu? Ana kız başlarını salladılar. Biraz ferahlamıştı Aliye. Oldum olası Necla Öğretmene güvenirdi. Zübeyde ise tedirgindi. Çaresiz kabul etti. Necla Hanımı uğurladıktan sonra kızına sıkı sıkı sarıldı. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.