Kadim Efendi kızının anlattıklarını gözleri fal taşı gibi açılmış olarak dinliyordu. Arzu düşünceli bir şekilde devam etti: - Hiçbir şeyleri kalmamış ellerinde. Ne bir gelirleri, ne malları, hiçbir şeyleri! Allah'ım ne acı bir şey bu, sen onca lüksten, onca varlıktan sonra bu hale düş! Olacak şey değil. Bu nasıl bir kızmış böyle... Hatice Teyze de kendi düzenini kuracakmış, yeğenleri çağırmış, kadın köyüne yerleşmek üzereymiş. "Nasıl bırakıp gideyim kızım?" diyor haklı olarak... Kadim dikkatle kızına bakıyordu: - Ne düşünüyorsun Arzu? Genç kadın yutkundu: - Bilmiyorum baba, onlar benim oğlumun büyükannesi ve büyükbabası. Çok sevdiğim eşimin ailesi. Ama kırgınlığım var, buna hazır mıyım bilmiyorum, yapabilecek miyim? Kadim Efendi başını salladı: - Benim bildiğim Arzu yapar. Bağrına basar bu insanları. Yarından sonra Ömer büyüdüğü zaman alnı açık bir şekilde bakar oğlunun yüzüne. Onun taşıdığı soyada duyduğu saygıyla büyür benim kızım. Arzu başını salladı: - Tamam baba, o zaman haydi, yemeğini bitir de gidelim. Alıp gelelim onları. Hatice sofrayı kaldırdıktan sonra demliği doldurup ocağa koydu. Müberra Hanım bir köşede yine sessizce oturuyordu. Arif Sıtkı Bey ise düşüncelere dalmış gitmişti. Arabanın parası bitmişti. Yük olmamak için bol bol harcamıştı Hatice'nin evinde. Ama hazıra dağ dayanmayacağı için erimişti hepsi. Bundan sonrasında bu zavallı yaşlı kadının emekli maaşına kalmışlardı. Onuruna yediremiyordu Arif Bey. Hatice odaya girdiği zaman yutkundu: - Hatice, ben düşündüm de, yarın gidip darülacezeye başvuracağım. Devlet bakar bize artık. Yaşlı kadın irkildi: - Olur mu Arif Sıtkı Bey, dünyada olmaz! Geçinir gideriz şurada. Yaşlı adam ısrarcıydı: - Yok, yok, bu iş başka türlü olmaz. Üç boğaza yeter mi o para, ne diye sen bizim yüzümüzden yokluk çekeceksin kızım? Biz yerimizi bilelim. Gelir gidersin... Tam bu sırada kapı çaldı. Hatice şaşkınlıkla baktı Arif Beye: - Hayırdır, gecenin bu saatinde... Kapıya doğru yürüdü ayaklarını sürükleyerek. Karşısında Arzu'yu ve Kadim Efendiyi görünce bir çığlık attı sevinçle. Ömer de kucaklarındaydı: - Yüce Rabbim... Sen nasıl bir kızsın yavrum? Gelin, buyurun. Arif Sıtkı Bey ve Müberra Hanım içeriye giren Arzu'ya şaşkınlıkla bakıyorlardı... > DEVAMI YARIN