Polis merhamet dolu gözlerle süzdü genç kadını: - Bacım, kanunlar izin vermez zaten. Ailen izin de verse yasalar müsaade etmez. Yine de belli bir yaş sınırı vardır. Kaç yaşındaydın sen bu adama gittiğinde? Safiye kekeledi: - On dördümdeydim polis ağabey... - Gördün mü ya? O yaşta evliliğe izin yok bacım, bu adam seni kandırmış... "Vay başıma gelene!" diye inledi Safiyecik... Sanki dipsiz bir kuyuya düşmüş gibiydi. - Sen yine de bir haber alırsan bize haber vermeyi unutma. Şu durumda yapacak bir şeyimiz yok. Gereken başvurular yapılacak tabii. Ama buraya dönmedikçe bir şey çıkacağını sanmıyorum. Diye ekledi polis. Birkaç dakika sonra polisler gitmiş, Safiye yıkılmış bir halde çökmüştü divana. Kimseden bir ses çıkmıyordu. Neden sonra Cahit kendi kendine konuşur gibi söylendi: "Vay be tertip, seni adam sanmıştım, bırak işlediğin suçu, elin şu garibine bu yapılır mı?!." Gülizar kafasını iki yana salladı: - Allah'tan da korkmamış, kız Safiye, üzülme, hiç olmazsa bu adamla resmi bir bağın yok. Olsa daha fenaydı. Şimdi ise kendi başınasın, senin ağanda da iş yokmuş. Safiye inler gibi cevapladı onu: - Bir çocuğum var Gülizar abla, onun babası Halil. Yarından sonra ne diyeceğim ben oğluma? - Kız, düşündüğün şeye bak, ne diyeceksin, anlatırsın olanı biteni. Bir tek babasız çocuk o mu? Bak, iyi bir işin var, sen aklı başında, yaşından olgun bir kızsın. Biz de göz kulak oluruz sana. Korkma. Cahit ayağa kalkmıştı: - Biz gidelim artık Gülizar, korkmazsın değil mi Safiye kardeş? Başını kaldırdı genç kadın "hayır" anlamında. Karı koca yine teselli sözleri mırıldandılar kapıdan çıkarken. Az sonra Safiye ve daha bebek olan oğluyla yalnız kalmıştı. Boşluktaydı. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Uğradığı haksızlığı sindiremiyor, aldatılmışlığın o aşağılayıcı duyguların altında eziliyordu. Midesinin yine bulanmaya başlamasıyla koşarak lavaboya gitti. Biraz sonra yüzünü yıkamış ve serinlemiş olarak geri döndü. Hakan mışıl mışıl uyuyordu. Oturdu divanın kenarına. "Yaktın beni Hasan Ağa, sen yaktın beni!.." Memleketine, Ağasının yanına dönemezdi asla. Kendisini küçücük bir kızken istemeyen Ağası ve yengesi, bir de kucağında çocukla hiç mi hiç istemezlerdi. "Bebeğime bakmalıyım, ona hem ana hem de baba olmalıyım. Başka çarem mi var ki?!." Diye mırıldandı gözlerinden akan yaşlara engel olamayarak. Sudan çıkmış balık gibi hissediyordu kendini. Halil belki ona hiçbir katkıda bulunmuyordu ama evin içindeki nefesi, onun erkek olarak başında oluşu bile bu dünyayı tanımayan, hayatı, hayat mücadelesini bilmeyen genç kadına bir destekti. Şimdi bir kurt kapanına kısılmış gibi hayatın bütün gerçekleriyle tek başına mücadele edecekti. Korkuyordu Safiye... DEVAMI YARIN