Şevket Bey Nüfus Müdürlüğünde görevli sıradan bir memurdu. Yaşlı bir ablasından başka kimsesi yoktu. O da evliliklerinden iki sene sonra vefat etmişti. Ardından da evlendikleri zaman yanlarına aldıkları Şefika Hanımın babası hayata gözlerini yummuştu. Ondan miras kalan para ile bu evi satın aldılar. Artık kendilerine ait bir evleri olmuş, geçimleri biraz daha düzelmişti. Şefika Hanımla kurdukları yuva bir sene sonra Yadigar'ın doğumuyla daha da şenlenmişti... Yadigar bir buçuk yaşındayken Yavuz dünyaya geldi. Üç sene sonra üçüncü çocukları Yalçın doğmuştu. Şefika Hanım artık bütün hayatını çocuklarına ve kocasına vakfetmişti. Onları en iyi şekilde yetiştirebilmek, onlara rahat bir hayat verebilmek için saçını süpürge ediyordu. Şevket Bey ise kalabalıklaşan aile nüfusuyla başa çıkabilmek için ek işler yapmaya başlamıştı. Akşamları mesaiden sonra bir arkadaşının kahvehanesinin çay ocağında çalışıyordu. Geceleri on ikiye doğru evine geliyor, yorgunluktan gözü hiçbir şey görmeden kendini yatağa atıyordu. En küçük çocukları olan Payidar doğduğunda bayağı zor günler yaşamışlardı. Şefika Hanımın oldukça ileri yaşlarda olması doğumda riski artırmış, doktorlar bu doğumun gerçekleşmemesi için defalarca ikazda bulunmuşlardı. Ama bütün bu önerileri hiç düşünmeden geri çevirmişti Şefika Hanım; - Ben bu yavrumu dünyaya getireceğim, kimse karışmasın, diyerek gitmişti hastaneye. Payidar dünyaya geldiğinde kırk beş yaşındaydı. Hem doğum zor olmuş hem de sonrasında güçlük çekmişti. Allah'tan büyük kızı Yadigar o zaman on dört yaşındaydı ve annesine çok yardımı oluyordu. Dört çocuk büyütmek kolay bir iş değildi. Ama seneler hızla akıp geçmiş, hepsi serpilip ortaya çıkmışlardı bile. Yadigar orta okuldan sonra okumamış, yirmi yaşındayken görücü usulüyle, bir gençle hayatını birleştirmişti. Kocası Saffet sıradan bir gençti. Kendine ait değer yargıları olan, biraz dışarı hayata düşkün bir insandı. Yadigar sessiz bir kadındı. Sorunlarını kimseyle paylaşmayan, ailesini üzmekten son derece çekinen bir karakteri vardı. Çocukları olmamıştı. Yavuz ise oldukça zengin bir ailenin kızıyla evlenmişti. Üniversiteden sınıf arkadaşıydı Tülay. Ticaretle uğraşan babası bayağı varlıklıydı. İthalat ve ihracatla uğraşan bir holdingin sahibiydi. Yalçın ise evleneli daha iki sene olmuştu. O da orta halli bir memur ailesinin tek kızı olan Neslihan'la okulda tanışmış, Şevket Beyin zamanlama itirazlarına aldırış etmeden hayatını birleştirmişti. Payidar ise liseyi bitirmiş, iki senedir üniversite imtihanlarına hazırlanıyor, iki senedir de başarılı olamıyordu. Bu arada Şevket Bey emekli olmuş, emekli olduktan sonra aldığı emekli maaşı kalabalık ailesinin masraflarına yetmediği için eş dost yanında çalışmaya devam etmişti. Yaklaşık beş senedir ise artık çalışacak kuvveti kalmadığı için ek iş yapmayı bırakmıştı. Buna en çok sevinen Şefika Hanım olmuştu; - Çoluk çocuğu evlendirdik, görevimizi yaptık, bir tek Payidar kaldı. Aldığımız emekli maaşımız yeter de artar bile diyerek ısrarla kocasının artık çalışmayı bırakmasını istemiş sonunda da isteği olmuştu. Aslında Şevket Bey kendisinde güç bulabilse dinlemeyecekti karısını ama çalışmayı bırakmaya karar verdiği zaman altmış beş yaşındaydı ve artık gücü kalmamıştı... > DEVAMI YARIN