Nihal sahile geldiğinden beri ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Güneş iyice yükselmişti. Gözleri kıpkırmızı olmuştu ağlamaktan. Etrafına bakındı sanki yeni uyanmış gibi. İnsanlar günlük meşgale içinde koşturup duruyorlardı. Bir çift gördü yirmi metre ileride. Birbirlerine sokulmuşlar, mutlulukla heyecanlı bir şeyler konuşuyorlardı. İçinin acıdığını hissetti. Derin bir yara açılmıştı yüreğinde. O kadar tazeydi ki durmadan kanıyordu. Birkaç adım attı. Genç bir anne bebeğinin getirmişti hava alması için. Ilık bir şeyler doldu yüreğine. Karnını okşadı fark ettirmeden. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu. Karşıdan gelen yaşlı amcaya yaklaştı: - Affedersiniz saat kaç acaba? - On ikiye geliyor kızım... Dudaklarını ısırdı. Geç kalmıştı dükkana. Ama birden acı bir gülümseme belirdi dudaklarında: "Ne önemi var ki artık" diye geçirdi içinden. Hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı. Yavaş yavaş yürüdü. Otobüs durağına geldiği zaman bacaklarının ağrıdığını hissetti. Kırk dakika sonra kuaför dükkanının kapısından içeri girdi. Patronu Melih Bey müşterilerin yanında tepki göstermedi ama bakışlarından kızgın olduğu anlaşılıyordu. Hemen önlüğünü giydi ve işinin başına geçti. Dükkanda getir götür işleri yapıyor, patrona saç yapımında yardım ediyordu. Kazancı çok fazla değildi ama bahşişlerle birlikte yetiyordu kendisine. Melih Bey işini bitirdikten sonra arka tarafa geçip seslendi: - Nihal, gelir misin buraya! Ellerini kurulayıp arka tarafa geçti. Melih Beyin yüzü asıktı. Dikkatle baktı genç kadına: - Benden kaç saatliğine izin aldın ve ne zaman geldin Nihal? Önüne bakıyordu genç kadın. Mırıldandı: - Haklısınız efendim. - Haklısınız demekle olmuyor, böyle şeylere müsaade edemem. Terbiyeli bir kızsın, çalışkansın, senin böyle bir sorumsuzlukta bulunacağın aklımın köşesine gelmezdi. Yevmiyeni keseceğim. Hiçbir özelliğin yok kızım. Bir eğitimin yok, bir şeyin yok. Bir iş bulmuşsun, geçimini sağlıyorsun, bunun kıymetini bilmen lazım. Ben burada hayırevi işletmiyorum. Ne kadar çalışırsan o kadar takdir görürsün. Bir seferlik bunu affediyorum. Ama bir daha olacak olursa tasını tarağını toplar gidersin. Bunun bedelini de ödeyeceksin tabii ki... Böyle sorumsuzca davranarak çalışılmaz. İş her şeyden önemlidir. Çünkü para kazanıyorsun ve hayatının geri kalan tüm aktivitelerinde bu paraya ihtiyacın oluyor. Temeli insanın işidir. Yutkundu Nihal, mahcup bir tavırla önüne bakıyordu: - Haklısınız efendim. Özür dilerim. - Haydi işinin başına dön şimdi. Dalga geçtiğini görmeyeyim, gözüm üzerinde olacak bilmiş ol. Nihal incinmişti. Yaşadıklarını bilseydi eğer böyle davranır mıydı acaba patron? O an için yeryüzündeki en bahtsız canlı olarak kendini görüyordu. Yalnız kalmak, doyasıya ağlamak istiyordu. Akşama kadar hiç konuşmadan çalıştı. Yorulmuştu ama yüreğindeki yorgunluk her şeyden öteydi. Duyduğu her kelime, gördüğü her şey Faruk'u hatırlatıyordu... Akşam evine geldiği zaman ışıkları bile açmadan yatağına girdi, büzüldü. Bütün gece ağladı ve gözündeki yaşlar akarken uyuya kaldı... > DEVAMI YARIN