Tamer son hızla koştu babasının yanına. Seyfi beyin kravatını gevşetmişler, gömleğinin yakasını açmışlardı. Rengi sararmıştı. Hırıltılı bir şekilde nefes alıyor, dudaklarının kenarından küçük köpükler çıkıyordu. Gözleri kapalıydı. Tamer korkuyla inledi: - Baba! Baba... Omzunda bir el hissetti. Hızla dönüp baktı. Şirketin muhasebe müdürünü gördü: - Hastahaneye kaldıralım efendim. Durumu iyi görünmüyor. Tamer bağırdı etrafına: - Bakınıp durmayın, hemen bir ambulans çağırın. - Haber verildi efendim. Hemen geliyor. Tekrar babasına döndü: - Baba, ne olur aç gözünü. Baba! Seyfi beyin nefesi artık duyulmuyordu. Gözleri hafif aralanmış, sadece beyazları görünüyordu. Tam bu sırada kapıdan sesler duyuldu: - Doktor geldi, ambulans geldi... Gerçekten koridorun ana kapısından yıldırım hızıyla sağlık görevlileri girdiler. Hemen bulunduğu yerde ilk müdahale yapılmaya başlandı Seyfi beye. Önce seyyar oksijen tüpü bağlandı. Ardından kalp masajı yapıldı bir iki kez. Cevap alınınca hemen elektrokardiyografi aleti takıldı. Doktor genç bir adamdı. Yanındaki hemşireye seslendi: - Hastahaneyi arayın, yoğun bakımı hazırlasınlar. Acil bir vaka geliyor deyin. Sonra Tamer'e döndü: - Derhal hastahaneye götürmemiz gerekli. Durumu kritik. Ağır bir enfarktüs. Tamer ağlamaklıydı. Başını sallamakla yetindi. Korkuyordu. Bugüne kadar taşıyamadığı, taşımaktan hep kaçtığı sorumlulukların tümünü omuzlarında hissediyor, kıpırdayamıyordu bu ağır yükün altında. Bu korkuyu gittikçe daha derin hissetmeye başlamıştı. Hele Seyfi bey görevliler tarafından sedyeye konup ambulansa götürüldükten sonra bütün şirket çalışanlarının gözünün içine bakıp, onun ağzından çıkacak olan cümleleri beklediğini hissedince titredi. Sanki dünya sırtına binmiş, altında ezilmeye başlamıştı. - Ben de hastahaneye gidiyorum... diye fısıldadı. Ceketini alıp arabasına doğru koştu. Ambulans son hızla dönüyordu virajları. On beş dakika süren bir yolculuktan sonra bir özel hastahaneye girdiler. Doktor sedye indirilmeden atladı koşarak acil kapısından girdi. Bir iki dakika geçmeden aynı hızla yeniden bindi ambulansa. Tamer ne olduğunu anlamamıştı. Ambulansın hareket ettiğini görünce o da bastı gaza. On dakika sonra Halil Rıfkı Yiğitalp Hastahanesi'nin önünde durdular. Hemen müdahale edildi ve sedye içeri taşındı. Bütün görevliler büyük bir titizlikle koşturuyorlardı. *** Tamer koşarak girdi hastahaneye. Ama görevliler onun hasta odasına girmesini engellediler. Şaşkın bir şekilde bakındı çevresine. Kravatı kaymış, ceketinin önü açılmıştı. Müracaata doğru yürüdü. Oradaki görevli genç kıza yaklaştı: - Ben Seyfi Coşkun'un oğluyum. Babamı getirdik. Başhekiminizle görüşmek istiyorum. Nerede kendisi? > DEVAMI YARIN