Duvağının altından etrafı seyrediyordu -14-

A -
A +

Safiye'nin kulağına fısıldadı Şerife teyze: - Hem burada daha fazla kalsan iyice kaybedecektin kendini... Şükriye'yle aynı evde oturmaya dayanılmaz. Gülümsedi çocuk duygularıyla Safiye. Biraz olsun içi rahatlamıştı. Kimbilir, belki gerçekten iyi bir adamdı evleneceği insan. Hiç görmemişti. Adının Halil olduğunu öğrenmişti sadece. O da ağabeyiyle yengesinin konuşmaları sırasında duymuştu. Yoksa kendisinin sorup öğrenmesi mümkün değildi. Bu sırada yanlarına gelen yengesi kıskanç bir tavırla sordu: - Ne konuşuyorsunuz bakalım? Şerife hanım dudak büktü: - Biraz nasihat ettim Safiye'me. Her gelin kıza yapıldığı gibi. Bu sırada kapının önünden bir gürültü duyuldu. Gelin alayı gelmişti. Safiye artık gidiyordu... *** Halil Safiye'nin arabadan inmesine yardım etti. Küçük kız ilk defa ilçeye gelmişti. Yol boyunca duvağının altından etrafı seyretmişti. Düğüne ait hiçbir şey hatırlamıyordu. Sanki o anlarda beyni, duyguları, yüreği sihirli bir değnekle taşlaşmış, donmuştu. Her şey hayal gibiydi. Ağabeyinin elini öpüşü, yengesiyle vedalaşması, davullar, zurnalar, takım elbiseli bir adamın sorduğu sorular, hiçbir şeyin farkında değildi. Bir imza atmıştı kocaman bir deftere. Adını yazmıştı sadece. İmza falan bilmiyordu. Kocası olan adama bir kere bile dönüp bakmamıştı daha. Yol boyunca da hiç konuşmamışlardı. Küçük Safiye'nin ilk anlardaki korkusu kalmamıştı artk. Garip bir teslimiyetle bırakmıştı kendisini olayların akışına. Halil taksinin parasını verdikten sonra üç katlı sarı binaya doğru yürüdü. Kapıda durup Safiye'ye seslendi: - Haydi gel. Evimiz burası. Küçük kız aceleyle ilerledi. İçeri girdiler. İki odalı, rutubet kokan bir evdi. Safiye hemen divana oturdu. Halil ise ceketini çıkarttı. Gülümsedi: - İyi misin? Başını salladı Safiye. Göz ucuyla baktı Halil'e. Hasan ağabeyisinden daha büyük gösteriyordu. Küçük, yeşil gözleri çocukça parlıyordu. - Su istiyorum biraz, var mı? Halil kalktı yerinden, mutfağa gidip bir bardak su getirdi. - Suyunu iç de evi bir gez bakalım. Yemek falan yapabiliyorsun değil mi? Ağzını kuruladı Safiye, başını salladı: - Evet biliyorum. Ağamların evinde hep ben pişirirdim yemekleri. - Güzel, ben mideme düşkünümdür. Yaparsın artık... Safiye arkasına yaslandı. Küçücük bir evdi. Kaşlarını kaldırdı: - Bahçe yok mu bu evde? Halil bir kahkaha attı: - Yok, burasi ilçe, burada apartman var. Sana gezdiririm ilçeyi. Daha önce gelmiş miydin? - Nerde gelecem... Ben köyden çıkmadım ki hiç... Halil şefkatli bir sesle ekledi: - Seni büyük şehire de götürürüm ileride. Mesela İstanbul'a... Ne dersin? Safiye hayretle açtı gözlerini: - Sahi mi? Çok kocamanmış orası değil mi? İnsan kaybolurmuş... - Kocaman ya... Sana balık ekmek yediririm orada. Emirgan'a götürüp çay içiririm... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.