Aylin giyinmek için odasına gider gitmez ilk işi telefonunu kapatmak oldu. Biraz sonra Onur'un arayacağını bildiği için ondan önce davranmıştı. Sesini dahi duymak istemiyordu genç adamın. Kendi kendine kızıyor, hiç tanımadan, bilmeden nasıl bu kadar kapıldığına öfkeleniyor, nasıl bu kadar çabuk inandığına kızıyordu. Ne de güzel oynamıştı rolünü. Demek ki başka yol bulamayacağını anlayınca kendisine yakınlaşarak halletmeye çalışacaktı işi. Ahmet Fazıl Ergin Beyin avukatı olduğuna göre elbette ki yaptığı iş için de bir ücret alacaktı. Acı bir gülümseme belirdi dudaklarında: "Kaç para alacaktın Onur Karoğlu?!." Dudaklarını ısırdı. Oldum olası güçlü bir kızdı. Yine mantığını ön plana getirmiş ve dikkatli düşünerek karar vermeye çalışıyordu. Başını kaldırıp tavanlara göz gezdirdi. Düşünürken hep böyle yapardı: "Önce bu insanları rahatlatmam lazım... İlk etapta onlar! Sonra seninle hesaplaşacağız Onur Bey!.." Giyinip hazırlandıktan sonra elinden geldiğince neşeli olmaya çalışarak anne ve babasını aldı. Birlikte minibüse bindiler. Birkaç saat sonra karınları doymuş, sahilde yürüyorlardı. Yalı Caddesi boyunca yürüdüler Bostanlı'ya doğru. Sahildeki kafeteryalardan birine girip çay içtiler. Güneş pırıl pırıldı. İzmir Körfezinin mavi suları güneş ışınlarıyla birlikte âdeta dans ediyor, her kıpırdanışında ayrı bir ışık huzmesi salınıyordu çevresine. Bostanlı İskelesinden otobüse binip evlerine döndükleri zaman vakit neredeyse akşam olmuştu... Kafeteryada sohbet etmişlerdi. Hayriye Hanım Aylin'in bebekliğini anlatmıştı. Cevat Bey ise ilk defa onu nasıl bulduklarını, Ahmet Fazıl Beyi hiç görmeden Avukatı Müfit Bey aracılığıyla mahkemenin yapılışını ve velayeti alışlarını anlattı. Bunları ilk kez konuşuyorlardı. Aylin hiçbir şey hissetmeden dinliyordu. İçindeki heyecan ölmüş gibiydi. Halbuki bu geçmişi öğrendikten sonra gecelerce ailesinin, biyolojik yakınlarının kim olduğunu merak edip durmuştu. Şimdi öğrenmesine rağmen bir şey hissetmiyordu ve bu oldukça garip gelmişti kendisine. Sanki sokaktaki bir insandan bahsediyormuş gibi konuştular bu konuyu. Aylin iki yaşlı insana dikkatle bakınca onların rahatladığını fark etti. İstediği zaten buydu... Evlerine geldikten sonra da onlarla birlikte oturma odasında oturdu yatana kadar. Her zamanki gibi davranmaya özen gösteriyor, onların en ufak bir kuşku işçine düşmelerine izin vermiyordu. Gece yatağına girdiği zaman ise kendi kendisiyle kalmanın verdiği rahatlıkla bütün gün beyninin arkasına iteklediği her şeyi önüne serdi. Bir türlü hazmedemiyordu Onur'un yaptığını. Ondan hoşlanmıştı. Yoğun duygularla bağlanmıştı. Bir buçuk aya varan arkadaşlıklarında hiç kötü bir şey düşünmemişti. Her şeyden önemlisi inanmıştı ona. Hiç dürüstlüğünü sorgulamamıştı içinde. Şimdi ise allak bullak olmuştu duyguları. Bunun mutlaka hesabını sormalıydı!.. Açıklama falan istemeyecekti. Sadece yüreğindeki çöküşü, inancının, güveninin nasıl yok olduğunu söyleyecek ve bir daha kendisini aramamasını isteyecekti. Yapmak istediği asıl işe gelince asla o insanlarla görüşecek bir şeyi yoktu ve kesin olarak bunu belirtmesi gerektiğine inanıyordu. Gerekirse Ahmet Fazıl Beyin karşısına çıkar ve yüzüne açıklardı. "Ama bunu yüz yüze konuşmalıyım, telefonda olacak şey değil!" diye mırıldandı kendi kendine. Uyuyamıyordu. İçindeki öfkeden kaynaklanan sabırsızlıkla kalktı yatağından, pencerenin kenarına oturdu. Bir insanın bu kadar iyi rol yapabilmesine şaşıyor artık kolay kolay kimseyle yakın arkadaşlık kuramayacağını düşünüyordu. Bir yandan da yoğun duygularının yaşattığı acı kemiriyordu içini... > DEVAMI YARIN