Adam anlattıkça Halil'in şaşkınlığı da artmıştı. Merakla sordu: - Ne yani, ben şimdi bir şeyler satmak istesem yapamaz mıyım? - Yapamazsın aslanım. Her işin çetesi, mafyası var. Onların elinde. Onlara yaranacaksın, haracını vereceksin, ondan sonra. Bunun için de para lazım tabii. Öyle ufak rakamlar da değil... Düşünceli ve tedirgin bir halde mırıldandı Halil: - Taşı, toprağı altın demişlerdi oysa İstanbul için... Bir kahkaha attı adam: - Hikaye onlar, hikaye... Her işin bir yöntemi var burada. Benim diyen kalkamaz altından. Ama istersen, yani pazarlarda falan iş yapmak istersen ben seni tanıştırırım oraların adamlarıyla... *** Halil kahvehaneden çıktıktan sonra bir sigara yakarak ağır adımlarla ilerledi. Düşünceliydi. Öğrendiklerine bakılırsa burada iş tutabilmek her babayiğidin harcı değildi. Elinde parası yoktu. Babasından kalanları ise çoktan bitirmişlerdi. İşinden ayrıldığı zaman aldığı parayı da İstanbul'a gelişlerinde kullanmışlardı. Mutlaka bir işe girip para kazanmak zorundaydı. Ama ortada bir mum ışığı kadar bile aydınlık yoktu. Yarından sonra Safiye tutturacaktı çocuk için mama lazım, süt lazım diye. Gecekondunun kirası gelecekti. Sıkıntıyla soludu. Hiç olmazsa kendisi bir iş bulana kadar Safiye çalışmalıydı, ama önceden karşı çıktığı bu çözümü daha üzerinden yirmi dört saat bile geçmeden kabullenmek de işine gelmiyordu. Sanki karısı üzerindeki otoritesini yitirecekmiş gibi düşünüyor, gururuna yediremiyordu. "Keşke öyle sert tepki vermeseydim..." diye düşündü içinden. Bir de tokatlamıştı karısını bu yüzden. Ama başka da bir çözüm gelmiyordu aklına. Evine geldiği zaman içeriden süzülen cılız ışıktan Safiye'nin yatmadığını anladı. Safiye divanda oturuyordu. Bir şey söylemeden daldı odaya: - Bana bir bardak su ver bakayım... Hemen fırladı genç kadın. Suyunu getirdi kocasının. Yanağı hafifçe morarmıştı. Farkettirmeden baktı onun yüzüne. Genç kadının gözlerindeki ürkekliği gördü. - Otur şuraya bakalım. Safiye hemen divana ilişti. Ellerini önünde kavuşturmuş, yere bakıyordu. Gürültülü bir şekilde boğazını temizledi Halil. Sonra ağır bir sesle konuşmaya başladı: - Yarın sabah git Gülizar'a. Konuş bakalım, nerede iş bulacakmış sana, neymiş, neyin nesiymiş, kaç para vereceklermiş, bir öğren de gel. Safiye hayretle baktı kocasının yüzüne. Hiç beklemiyordu bunu. "Madem izin verecekti, neden tokatladı?" diye geçirdi içinden. Ama bir şey söylemedi. "Olur" anlamında salladı başını. Halil huzursuz bir şekilde etrafına bakındı. Sonra bahane bulması gerektiğine inanarak açıkladı: - Ben iş bulana kadar ama. Öyle devamlı çalışamazsın. - Nasıl istersen sen Halil. - Ben göreceğim gittiğin yeri, gidip konuşacağım, gözüm tutarsa çalışırsın. Şimdi durumumuz kötü. Elimizde hiç para kalmadı. DEVAMI YARIN