Hiçbir şey yeterli gelmiyordu artık bir baba için... Ne ağlamak, ne bağırmak, ne çırpınmak onun içindeki taşı kaldırabilecek şeyler değildi. Yüreğinin orta yerine çöreklenen ağır kaya parçasını kımıldatabilecek hiçbir etken yoktu. Onun ağırlığı altında ezildiğini hissediyor, bu ıstıraba dayanabilecek gücünün kalmadığını düşünüyordu. Ferit bey gözyaşları içinde giyindi. Baba-kız birlikte kapıdan çıkmak üzereyken Meral durakladı: - Baba, Esra'ya haber vermek zorundayım. Bir dakika ne olur, diyerek geri döndü. Esralar'ın evinin numarasını elleri titreyerek buldu. Feridun bey açmıştı telefonu; - Ben Meral. Serdar'ın kız kardeşiyim, diyerek tanıttı kendini. Feridun bey hemen atılmıştı onun konuşmasına fırsat vermeden: - Ah evladım, nasıl oldu Serdar oğlum, bir haber var mı? Diye sordu. Meral yutkundu. Sanki çok gizli bir şey söylüyormuş gibi usulca fısıldadı: - Ağabeyim bu akşam vefat etti efendim. Esra'ya haber vermek istemiştim. Karşı tarafın şaşkınlığı telefondaki uzun sessizlikten belli oluyordu. Meral daha fazla bekleyemedi: - Şimdi kapatmak zorundayım Feridun bey amca, babam bekliyor, annemin yanına, hastahaneye gidiyoruz. Hâlâ cevap yoktu karşıdan. Beklemedi Meral. Ahizeyi yerine koydu. Dışarıda Ferit bey arabada bekliyordu... Feridun bey elinde telefon ahizesi öylece kalakalmıştı. Karısı Tülin hanım yatmaya hazırlanıyordu. Kocasının telefona bakmak için odadan çıktığını biliyor, bu saatte arayanın kim olduğunu merak ediyordu. Esra ise hastahaneden döner dönmez odasına çekilmişti. Yemek yememiş, yorgun olduğunu söyleyerek hemen yatmıştı. Sözlüsünün hastalığının, kızını nasıl sarstığının farkındaydı Tülin hanım. Serdar'ı ilk gördüğü gün beğenmişti. Karı-koca, bu genç adamın ailesini araştırmışlar, Ferit beyin meslek hayatında nasıl saygın bir yeri olduğunu, Nevin hanımın ise kendi halinde, çocuklarına ve evine bağlı, iyi bir kadın olduğunu öğrendikleri zaman rahat bir nefes almışlardı... Hele Serdar'ın candan ve terbiyeli tavırları onları daha da çok memnun etmişti. Delikanlının çabaları sonunda iki aile tanışmış birbirlerini sevmişlerdi... Tülin hanım sabahlığını sırtına alarak salona yürüdü. Feridun bey on beş dakikayı geçmesine rağmen gelmemişti. Bir telefon konuşmasının bu kadar sürebileceğini düşünmüyordu kadın. Salon karanlıktı. Şaşkınlıkla ışığı yaktı. Koltuklardan birine oturmuştu Feridun bey. Başını iki elinin arasına almış yere bakıyordu. Hayret ve merakla sordu: - Feridun? Ne yapıyorsun sen burada? Adam ağır hareketlerle başını kaldırıp karısının yüzüne baktı. Dudaklarını ısırdı: - Meral'di telefon eden. Serdar'ın kardeşi Meral. Tülin hanım ürperdiğini hissetti. Gözbebekleri küçüldü, yüzü gerildi. Sanki bu cümlenin ardından ne geleceğini biliyormuş gibi nefesini tuttu: - Serdar vefat etmiş, diye devam etti Feridun bey... Hafif bir çığlık duyuldu. Tülin hanım düşmemek için duvara tutundu. Gözyaşları kendiliğinden yanaklarına süzülüvermişti. > DEVAMI YARIN