Kadriye bir gün önce bütün dikkatini vererek öğrendiği yollardan giderek minibüse bindi. Ferda Hanımın avans olarak verdiği paradan bahsetmemişti Sermet'e. Bakırköy'e gelince arabadan indi ve Alper'in elini sıkıca tutarak hızlı adımlarla yürüdü. Biraz sonra Ferda Hanımın evine gelmişti. Asansöre binmeye korkarak merdivenleri yürüyerek çıktı. Üstünü başını silkeleyip kapıyı çaldı. Biraz bekledikten sonra içeriden telaşlı ayak sesleri duyuldu. Avukat Hanım güler yüzüyle açtı kapıyı: - Hoş geldin Kadriye. Biz de çıkmak üzereydik. Bak anahtarı veriyorum. Bunu iyice sakla. Küçük delikanlı için süt var dolapta. İstediğinizi yiyip içebilirsiniz. Sebzelikte biraz kereviz var. Onu pişirirsen sevinirim. Bir de çamaşırlar var ama sen bilmezsin şimdi makineyi kullanmayı, onlar kalsın. Yarın ben biraz geç gider sana kullanmasını öğretirim. Bugün mahkemem var o yüzden erken çıkmak zorundayım. Tozları alıver. Bir de ortalığı toparla. Mutfak dolaplarını da silip düzeltirsen sevinirim. İşin bitince gidebilirsin. Karnınızı doyurmayı unutmayın. Kadriye dikkatle dinlemişti genç kadını. Sözlerini bitirdikten sonra gülümsedi: - Merak etmeyin Ferda Hanım. Hepsini yaparım. Bir de çorba yapayım isterseniz... Gülümsedi genç avukat: - Harika olur. Bak işte, kafana göre yap bir şeyler... Ferda Hanım ayakkabılarını giyip seslendi: - Dinçer, haydi acele et... İçeriden uzun boylu, oldukça yakışıklı, koyu kumral tenli bir adam çıktı. Siyah takım elbise giymişti. Uzun saçlarını geriye doğru taramış, sinek kaydı tıraş olmuştu. Gülümsedi Kadriye'ye: - Hoş geldin Kadriye. Ben Dinçer Akın. Ferda Hanımın eşiyim. Hayırlı olsun. Gözleri Alper'e takıldı: - Merhaba delikanlı, sen gerçekten çok tatlı bir delikanlısın. Ferda anlatmıştı. Size kolay gelsin. Tam kapıdan çıkarken geri döndü: - Bir şeye ihtiyacın olursa çekinmeden söyle bize. Kadriye huzur içindeydi. Minnetle gülümsedi: - Sağ olun beyim. Allah razı olsun. Güle güle gidin, hayırlı günler olsun. Genç çift aceleyle çıktılar. Kadriye kapıyı kapatıp etrafına bakındı. Alper merakla etrafı kontrol ediyordu. Oğluna seslendi: - Oğlum, hiçbir şey karıştırma sakın. Yanımdan ayrılma olur mu? Süt ister misin? Alper başını salladı. Hemen mutfağa girdiler. Buzdolabından sütü buldu. Bir bardağa koyup çocuğa uzattı. Evdeki her şey çok güzeldi. Hele mutfak dolapları o kadar aydınlık ve kullanışlıydı ki. İmrenerek baktı eşyalara. Dolaptan sebzeleri çıkarttı güzelce yıkadı. Aklı hâlâ Sermet'teydi. Kocasının gün geçtikçe daha aksi, daha öfkeli ve huzursuz olduğunu görüyordu. Evle, ailesiyle hiç ilgisi yoktu. Çocuklarının babalarından korktuğunu hissediyordu. O kendisine bağırdıkça Harun'un babasına bakışları öfke doluyordu. Son günlerde başka bir şey daha fark etmişti Kadriye. Akşam olduğu zaman, Sermet'in eve gelme saati yaklaştığında üç çocuk da huysuzlanıyor, agresifleşiyorlardı. Belirgin bir huzursuzluk başlıyordu üçünde de... > DEVAMI YARIN