Telsizden tam o sırada sesler yükseliyordu: - Alo, alo, ölenlerden biri Amerikan vatandaşı. Diğeri de geçenlerde vefat eden iş adamı Seyfi Coşkun'un oğlu Berker Coşkun. Amerikalı bayan da eşi. Yaralı vatandaşın adı Fidase Coşkun. Pasaportları bulundu. Şoför ise Cahit Çınar. Ailesine haber verildi şoför arkadaşın... Bu haberden beş dakika sonra bir ambulans daha girdi hastahanenin acil bahçesine. Bu sefer ölenlerin naaşları gelmişti. Tedavi odasındaki koşuşturmadan ise yaralının durumunun ciddi olduğu anlaşılıyordu. Haberi duyan gazeteciler hastahane bahçesini doldurmaya başlamıştı. Coşkun ailesinin birkaç ay içinde başına gelen felaketler iyi bir haber olacaktı. Bütün medya ordusu bir açıklama bekliyor, muhabirler kendi aralarında haberlerine koyacakları başlıkları tartışıyorlardı. Fidase hanımın ilk tedavisini yapan doktorlar yaşlı kadının acil olarak ameliyata alınmasını kararlaştırmışlar, son hazırlıklar için gerekli talimatları veriyorlardı. Sürekli kan anonsu yapılıyordu. Beyin cerrahisi doktorlarından Nazım Kanatlı hastahane komiserine yaklaştı: - Komiserim, hastanın yakınlarını bulmanız gerekli. Risk taşıyan bir ameliyat. Kurallara göre izin alınması, imza alınması gerekiyor. Komiser başını salladı. Ulaşabilecekleri yerleri kafasında sıralıyordu. Doktor uzaklaşınca söylendi: - Seyfi Coşkun'un iflas eden şirketinin yöneticilerini aramalı... *** Feryal o sabah erken kalkmıştı. Bütün gece uyuyamamanın sıkıntısıyla ayaklarını sürüyerek mutfağa indi. Buzdolabından serin su alıp içti. Saat altı buçuktu daha. Gün yeni ağarmış, bahar serinliği köşkün bahçesindeki güllerin kokusunu evin içine kadar getirmişti. Kapının hemen yanındaki melisa ağacından ise misk-i amber gibi bir koku yayılıyordu. Evin dış kapısını açıp dışarıdaki mis gibi havayı ciğerlerine doldurdu. Gece uyuyabildiği sayılı dakikalarda kötü ve karışık rüyalar görmüştü. Ellerini göğsünde kavuşturarak bir süre bahçeyi seyretti. Tamer'i düşünüyordu. Genç adamın kendisine kararlı bir şekilde ilettiği bir daha görüşmeme isteğini bir türlü hazmedemiyor, bir zamanlar deliler gibi sevdiği adamın bu derece uzak olmasını yaralı bir kalple sindirmeye çalışıyordu. Onun ne kadar yıprandığını gözleriyle görmek sarsmıştı genç kadını. "Neden böyle olduk Tamer, neden?!."diye mırıldandı kendi kendine. Onun yaşadığı sıkıntıları uzaktan izlemek, ona yardımcı olamamak ağır geliyordu Feryal'e... Ürperdiğini hissederek girdi içeriye. Bu saatten sonra tekrar yatmasına gerek yoktu. Salona geçti. Üçlü koltuğa oturdu. Bakışları hüzünlüydü. Hayatını düşündü. Başka hayatlarla kıyasladığında ne kadar şanslı olduğunu görebiliyordu. Firuze hanım gibi bir "piyango"nun hayatına girmesi ile bütün her şey değişmişti. O kadar rahat ve geleceğe öylesine güvenle bakan bir hayata sahip olmuştu ki... "Bir yerden kaybedip bir yerden kazanmak diye buna denir işte..." diye mırıldandı. DEVAMI YARIN