"Gece gündüz demez çalışırım"

A -
A +

Saat altıda Muharrem Çavuşun düdüğünün sesi çınladığı zaman bütün işçiler ellerindeki işi bırakıp yorgunluktan bitkin bir şekilde etrafa dağıldılar. Muharrem ortaya gelip bağırdı: - Yarın sabah yedi buçukta burada olun. Ücretleriniz hafta sonunda haftalık olarak verilecek. İşi bırakacak olan varsa adını söylesin, hak ettiği yevmiyeyi ödeyelim. Değişik mırıltılar yükseldi. Kimi işçi elini yüzünü yıkamaya başlamıştı. Ahmet de çeşmenin başında sırasını bekliyordu. Ellerini, yüzünü yıkadıktan sonra ceketini giydi. Bütün eklemleri yanıyordu adeta. Bir köşeye çekilip beklemeye başladı. Ortalık sakinleştikten sonra Muharrem Çavuşa yaklaştı: - Çavuşum, bana bekle demiştin... - Tamam aslanım. Şu işlerimi bitireyim hele. Kamyonet bir kısım işçiyi tekrar alıp aldığı yere bırakmak üzere hareket etmişti. Ahmet merakla olanı biteni seyrediyordu bir kenarda. Muharrem Çavuşun sesini yanı başında duyunca irkildi: - Geldim aslanım. Anlat bakalım, ne işin var buralarda. Sen sakin, efendi ve çalışkan bir çocuksun, merak ettim. Pek bu işlerin insanı değil gibisin. Ahmet yutkundu: - Değilim çavuşum ama para kazanmam lazım. - Hele anlat, dinleyelim. Ahmet çekingen bir tavırla hikayesini anlattı. Konuşurken yere bakıyordu... Sonunda sözlerini bitirdi: - İşte böyle çavuşum. Bu parayı biriktirmem lazım. O yüzden geldim buralara... - Beş yüz bin lira büyük para be oğlum. Bu kadar parayı nasıl biriktireceksin? Buradan alacağın yevmiyelerle olacak iş değil. Bu halde beceremezsin bu işi. - Çalışırım çavuş. Gece gündüz demez çalışırım. Allah büyük. Bir şekilde bulurum, toparlarım. Muharrem Çavuş dudak büktü: - Ne insafsız adammış şu kayınpederin olacak adam. Bu devirde kalmış mı artık böyle şeyler... Ahmet ağlamaklıydı. - Hele sen dur bakalım. Ben patronlarla görüşeyim bir, sen bu inşaat işinin adamı değilsin. Baksana okumuşsun da liseye kadar. Az şey mi? Sana uygun bir iş varsa... - Sağ ol çavuş.. Durdu, çekinerek ekledi: - Bir de... Çavuşum bir de kalacak bir yer bilir misin? Otel çok pahalı. Bir gecesine yüz lira verdim. - Neee? Vay insafsızlar... Kandırmışlar seni oğlum, ne bu turistik otel mi? Ahmet ağlamaklı olmuştu bir an. Hayatın ne kadar acımasız bir kurtlar sofrası olduğunu fark edebiliyordu artık. Çaresizce bakınıyordu etrafına: - Ne bileyim çavuş... - Hele sen gel bakalım benimle. Bir hanımım var. Oğlan askerde... Bize gidelim, bir sıcak çorbamıza ortak ol. *** Ahmet saygıyla öptü yaşlı kadının elini. Muharrem Çavuşun karısı Hafize Hanım kısa boylu şişman bir kadındı. Son derece sevimli görünüşü ve anaç tavrıyla sevinçle karşıladı genç adamı. Muharrem Çavuş birkaç kelimeyle anlattı Ahmet'in hikayesini. Hafize Hanım duygulanmıştı... >DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.