Geçmişinden hiç konuşmuyordu!..

A -
A +

Turgay bronzlaşmış vücudunu uçları tığla işlenmiş beyaz havlu ile kuruladıktan sonra hemen bahçeye girip toprağı sulamaya başladı. Birazdan müşteriler kalkardı. Şerife çayı koymuş, domatesleri dilimlemiş, tabakların servisini tamamlamıştı. Mutfaktan başını uzatıp bağırdı: - Turgay Abi, yumurtalar da hazır... Tabaklara koymadım ama. - Tamam, az sonra koyarız. Hidayet nerede? - Arka tarafa gittiydi. Şerife karnı burnunda, sallanarak tabakları getirdi: - Oh, azıcık iş yaptım ama nasıl yoruldum. Turgay gülümsedi: - Yorulmaz mısın bacım, baksana haline. Asıl mesele bebek doğduktan sonra. Hem buraya koşmak, hem de bebek bakmak olmaz. Şu Hidayet'le konuşayım da birini bulalım... Turgay'ın Datça garajına indiği günden bu yana üç sene geçmişti. İki sene içinde Ovabükü'ndeki küçük çay ocağı büyümüş, iki katlı dört odalı bir pansiyon haline gelmişti. Turgay'ın koyduğu para, bir yazda getirdiği hâsılat ve eşden dosttan aldıkları borçlar sayesinde toparlamışlar, hummalı bir çalışma ile küçük bir pansiyon sahibi olmuşlardı. Hidayet'le Turgay ortak olmuşlardı. Bütün bir yaz boyunca pansiyonu işletiyorlar, kışın da eksiklerini tamamlamaya çalışıyorlardı. Çalışkanlıkları ve düzgün iş yapmaları sonucunda bu küçük pansiyonun şöhreti gittikçe büyüyordu. Bu arada Şerife bir bebek bekliyordu. Turgay bahçenin arkasına seslendi: - Hidayet! Oyalanma da gel, birazdan kalkar misafirler. Hidayet koşar adımlarla geldi: Arka bahçede doğacak bebeği için bir beşik yapıyordu. Turgay mis gibi salatalıkları da getirdi masaların üzerine. Her sabah pansiyonda kalanlara kahvaltı hazırlıyorlardı. Bir de akşam yemeği veriyorlardı. Kahvaltı faslından sonra alışverişe çıkacaktı Turgay. Akşam için gerekli malzemeyi alıp gelecek, sonra da işe koyulacaklardı. Günler çalışarak; ama huzurlu geçiyordu. Turgay içine kapanık bir adam olmuştu. Bahçenin arka tarafındaki barakada kalıyordu yazın. Geçmişinden hiç konuşmuyordu. Kendisiyle yalnız kaldığı zamanlarda ise bir film şeridi gibi geçiyordu yaşananlar gözlerinin önünden. Alev'i unutmamıştı. Ama artık onunla hayatının hiçbir evresinde bir şey paylaşmasının mümkün olmayacağını biliyordu ve bunu sindirmişti. Bu kabullenişle birlikte sihirli bir el değmiş gibi olgunlaşmış, içine kapanmıştı. Bütün gücüyle çalışıyordu. Sabah erkenden kalkıyor, malzemeleri hazırlıyor, denize girip çıktıktan sonra bahçeyi yıkıyor ve kahvaltı servisine girişiyordu. Daha sonra da bütün gün sürecek bir koşturma başlıyordu. İstediği tek şey işinde ilerlemek ve başarılı olmaktı... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.