Ahmet Nejat birden durgunlaşmıştı. Tıpkı Faruk'un gözlerine benzeyen gözlerini kısarak baktı annesine. Sanki onun söyleyeceklerini duymak için sabırsızlanıyor gibiydi. Nihal usulca başladı söze: - Bana uzun zamandır baban hakkında sorular soruyorsun oğlum. Bunu sana anlatabilmem için büyümen gerekliydi. Ama sen o kadar akıllı bir çocuksun ki şimdi anlatacaklarımı mutlaka çok iyi değerlendireceksin. Buna inanıyorum. Bugüne kadar suskun kalmamın sebebi büyümeni beklememdi. Durdu, kahvesinden bir yudum aldıktan sonra devam etti: - Her çocuk gibi sen de babanı merak ediyorsun. Bunu anlayabiliyorum. Tabii ki senin de bir baban var, ama biz görüşmüyoruz. Sen doğmadan önce ayrıldık. Küçük çocuk atıldı: - Seninle görüşmeyebilir ama ya ben? Nihal içini çekti: - İşte işin en ilginç noktası da bu ya... Baban senin varlığını bile bilmiyor oğlum. Biz ayrılmadan önce ona senin doğacağını söylemedim ben. Ahmet Nejat sessizce baktı annesinin gözlerinin içine uzun uzun. Sonra fısıldadı: - O zaman benim hiçbir zaman bir babam olmayacak... Nihal atıldı: - Bu ne senin ne de babanın suçu oğlum. Bu kararı ben verdim. O zaman öyle gerekiyordu çünkü. Bunun detaylarını bir gün mutlaka öğrenecek ve anlayacaksın. Ahmet Nejat ifadesiz bir şekilde dudak büktü: - Kim bilir... Ama kim olduğunu söyleyecek misin bana? Nihal nefesini tuttu. Bunu yapamazdı. Eğer yaparsa bir gün mutlaka Ahmet Nejat'ın Faruk'un karşısına dikileceğini düşünüyordu. Başını iki yana salladı: - Kim olduğu önemli değil yavrum. Senin varlığını bile bilmiyorsa senin de onun kim olduğunu bilmemen daha iyi... Hem öğrenip ne yapacaksın ki!.. Küçük çocuk cevap vermedi. Oldukça düşünceli görünüyordu. Sonunda usulca konuştu: - Yaşıyor değil mi? Nihal gözlerini kapatıp açtı: - Evet, yaşıyor... - Seni terk mi etti? Genç kadın içinin acıdığını hissetti. Bu soruları artık kaldıramayacağını düşünüyordu. Yine de sabırlı olmaya gayret ederek cevapladı: - O zaman şartlar öyle olmasını gerektiriyordu oğlum, bunlar önemli değil artık, üzerinden seneler geçti... Bir müddet sessiz kaldılar. Ahmet Nejat yavaş yavaş gazozunu içiyordu hiç konuşmadan. Sonra bir ara annesine döndü ve gülümsedi: - Haydi gidelim anne, üşüdüm ben... Nihal hemen hesabı ödedi. Ana oğul birbirlerine sarılarak parktan dışarı çıktılar. İkisi de düşünceliydi... > DEVAMI YARIN