Ankara'ya gece vardılar. Yorgunluktan ayakta duracak halleri yoktu. Otobüsün yarım saatliğine verdiği moladan yararlanarak hepsi birden indiler. Kadriye otogarın kalabalıklığından ürkmüştü. Hayatında ilk defa böylesine yoğun bir ortamda bulunuyordu. Her taraftan sesler yükseliyor, anonslar yapılıyor, insanlar aceleyle koşuşuyorlardı. Çocuklar da yorgundu. Harun'un gözleri kapanıyordu. Azize ise artık ayakta zor durabiliyordu. Kadriye küçük oğlunu kucaklayarak kocasının ardından yürüdü. Ürkmüştü büyük şehrin kalabalığından. Korkak adımlarla hızlı hızlı gidiyordu Sermet'in arkasından. Lavaboya gidip ellerini yüzlerini yıkadılar. Biraz olsun ferahlamışlardı. Yarım saati etraflarına bakınarak dolaşarak geçirdiler. Otobüs tekrar hareket ettiğinde biraz daha rahatlamışlardı. Yedi sekiz saatlik yolları kalmıştı artık. Çocuklar otobüse biner binmez uyudular. Kadriye sessizce oturuyordu. Sermet ona doğru eğildi: - Belki sen de çalışırsın... İzzet Ustanın bacanağının karısı çalışmış ilk gittiklerinde... Kuşkuyla ve ürkerek baktı kocasına genç kadın: - Tövbe tövbe, ben ne iş yaparım ki? - Sus be kadın, herkesin karısı ne iş yapıyorsa sen de onu yaparsın... Elbet vardır bir iş... Kadriye ses etmedi. Huzursuzluğu çoğalmıştı. Usulca mırıldandı: - Çocuklar ne olacak? Sermet kaşlarını çattı: - Azize kocaman kız. Bakar kardeşine... Genç kadının yüzü gerildi: - O okula gidecek... Sermet sinirlenmişti: - Okul, okul diye tutturdun... Okuyup da âlim mi olacak bunlar. Çalışıp para kazansınlar, hayatı öğrensinler, ondan ala okul mu olur? Dudaklarını büzdü: - Birisi yarından sonra evlenip gidecek zaten... Kadriye garip bir cesaretle ekledi: - Harun'un öğretmeni mutlaka okutun bu çocuğu, çok zekidir dedi. Sermet alaycı bir gülümseme ile cevap verdi: - Sokma kafasına çocukların böyle şeyleri... Aklı varsa para kazanmak için kullansın. Cevap vermedi kadın. Ne dese işe yaramayacağını biliyordu... Biraz sonra otobüsün ışıkları söndürüldü. Motorun gürültüsü ninni gibi geliyordu insana. Gözlerini kapattı. Kendi kendine karar verdi Kadriye. Çocuklarının istikbali için karşı koyacaktı, direnecekti kocasına. Bir bilinmezin kollarına atmayacaktı evlatlarını. "Hele bir gidip görelim bakalım" diye rahatlattı kendini. Biraz sonra yan gözle kocasından tarafa baktığında onun uyuduğunu gördü. Yanında birbirine sarılarak yatmış olan evlatlarının üzerine hırkasını örttü. Uykusu kaçmıştı. Camdan dışarıya baktı. Yol hızla kayıp gidiyordu. Köyünü düşündü. Genç ilçesine yerleştiklerinden beri gitmemişti köyüne. Özlemişti oraların serin, mis gibi havasını. Hayat hiçbir zaman insanın istediği gibi akıp gitmiyordu... > DEVAMI YARIN