yakları onu bir dosta, Mürşide hanıma götürdü. Yaşlı kadın bebekliğinden beri tanıdığı ve kendi evladı gibi sevdiği Orhan'ın anlattıklarını dehşet içinde dinledi. Söyleyecek, teselli edecek bir tek kelime dahi bulamıyordu. Onun artık kendini tutmaktan vazgeçmiş bir şekilde, masaya kapanarak, hıçkıra hıçkıra ağlaması dayanılacak bir şey değildi. Yanına gelip omzunu okşadı, ellerini saçlarında dolaştırdı şefkatle: - Bırakma kendini aslanım, böyle yapma. Allah büyük. Bulursun oğlunu elbet. Yer yarılıp da içine girecek değiller ya. Elbet bir gün çıkacaklar meydana. Orhan artık konuşacak halde değildi. Hıçkırıkları boğazında düğümleniyor, omuzları sarsılıyordu. Dakikalarca ağladı. Neden sonra artık göz pınarları kurumuş bir şekilde, yüzü gözü darmadağınık ayağa kalktı, bitkin görünüyordu. - Ben gideyim Mürşide teyze, sağol, sen de olmasan, hayatta hiç kimsem yok... Yaşlı kadın çok üzgündü. Başını sallayabildi sadece. Kelimeler boğazına takılıp kaldı... Orhan evine geldiği zaman akşam ezanı okunuyordu. Sabahtan beri açtı ve canı hiçbir şey istemiyordu. Düşüncelerini toplamaya çalışıyor ama beceremiyordu. Oğlunun yattığı yere gözleri iliştikçe yüreğinden bir şeyler kopacak gibi oluyor, öleceğini hissediyordu. Öylece uyuyup kaldı... Sabah gün ışımağa başladığı zaman uyandı. Bir gün önce olanlar aklına gelince yüreğinin daraldığını hissetti. Hiçbir tanıdıklarını bilmiyordu Demir ailesinin. Bir kişi bilse, hiç durmayacak fırlayıp gidecekti. Ama kimdir, nedir hiç bilgisi yoktu. "Şimdi nerdesin güzel yavrum? Babanı özlüyor musun acaba?" Diye söylendi kendi kendine... Bir kere daha villanın olduğu yere gitmeyi düşündü. Belki villayı satın alan insanların bir bildiği olabilirdi. Hemen hazırlandı. Oraya vardığı zaman bir gün önceki gibi her yerin kapalı olduğunu gördü. Kimseler yoktu. Etrafına bakındı. Ne yandaki evlerde bir hareket vardı, ne de daha önce gördüğü bahçıvan... "Mutlaka birisi gelecek, bir şeyler öğreneceğim..." diye geçirdi içinden. Bir köşeye büzüldü. Saatlerce kapısında bekledi evin. Akşam olduğu zaman hâlâ bir kaldırımın üzerinde oturuyordu. ??? İsviçre'nin bir banliyösünde, bahçe içinde iki katlı bir ev almışı Enver bey. Çok parası vardı. Torununun artık tamamen kendine ait olduğu düşüncesiyle mutlu, yeni bir düzen kurmuştu. Olcay hanım ise Türkiye'deki hayatından hiç düşünmeden vazgeçmis, sevinerek gelmişti bu ülkeye. Emre Can artık tek eğlencesiydi. Bütün ilgileri torunlarının üzerindeydi. Kızlarının tek hatırası olarak görüyorlar, kimseyle paylaşmak istemeyerek bencilce bir sevgiyle seviyorlardı. Enver bey çalan telefona bakmak için televizyonun karşısından kalktı. Arayan avukat Tahsin beydi. - Merhaba Tahsin, hayırdır? Avukatın sesi ahizeyi aşıp odadan duyuluyordu. - Orhan bey geldi bana efendim, fellik fellik sizi arıyor. Emirleriniz üzerine hiçbir şey söylemedim. Çok bitkin görünüyordu. Perişan olmuş. DEVAMI YARIN