Öğle ezanı yeni okunmuştu. Zübeyde Hanım namazını kıldıktan sonra yeniden sedirin üzerine oturup pencereden bakmaya başlamıştı. İki saati geçmişti Necla Öğretmen gideli. Namaz sonrasında dua etti Allah'a küçük kızının bahtının açık olması için. Heyecanlıydı. Yüreği bir kuş gibi çırpınıyordu. Aliye ise hâlâ sessizce bir köşede oturuyordu. Artık ümidini yitirmeye başladığı anda Necla Öğretmenin sesini duydu bahçeden: - Aliye! Aliye... Ana kız ok gibi fırladılar yerlerinden. Gülümseyerek bakıyordu Necla Hanım: - Geldim... Kusura bakmayın geç kaldım ama birçok şeyi halletmem gerekiyordu. Milli eğitimden bir arkadaşım var. Güvendiğim, sevdiğim bir arkadaş. Hanımıyla birlikte bu akşam Ankara'ya gidiyorlarmış. Arabaları var. Annemlerle konuştum. Meseleyi anlattım. Teyzem de eski bir öğretmen. "Hemen gönder küçük kızı" dediler. Arkadaş arabasıyla bu akşam yola çıkacak. Otobüs falan tehlikeli. Çok çabuk bulunur nereye gittiği. Özel araba daha iyi. Onları ayarladım. Hemen hazırla Aliye'yi Zübeyde hanım. Akşam ezanından önce yoldan alacaklar. Ben valizini giderken alırım. Gören olursa valizle görmesinler. Annemler orada ilgilenecekler Aliye'yle. Hemen gereken yerlere başvuracaklar. Teyzemin damadı avukattır. Onunla konuşup bu işin kanunî yolunu bulacaklar. Ama bunlar sonraki işler. Şimdi bir an önce buradan uzaklaşsın Aliye. Dönüp küçük kıza baktı. Aliye'nin gözlerinde korku, telaş vardı. Gülümsedi Necla Hanım: - Korkuyor musun Aliyecik? Başını iki yana salladı Aliye. Zübeyde Hanım ağlamaklı olmuştu: - Allah ne muradın varsa versin öğretmen hanım. Bir masumun hayatını kurtarıyorsun. Ne etsem azdır senin için... Hemen omuzlarından tuttu Zübeyde Hanımın: - Aliye bizim çocuğumuz. Bu memleketin pırıl pırıl gençlerinden biri. Ne şanslı ki yine senin gibi bir annesi var. Biz onun iyiliği için gizli işler yapıyoruz. Sakın gocunduğumu zannetme. Hiç gözün arkada kalmasın. Annem ve teyzem ona kendi evlatları gibi bakarlar. Hem eminim yasal olarak da hallolacak bu iş. Kanunlarımızda bu yaşta kız çocuğunu istemeden evlendirmek yasak. Giderler sosyal güvenlik kurumuna, icap ederse anlatırlar durumu. Hiçbir şey yapamaz Davut Ağa. Etrafına bakındı: - Haydi, bir an önce toparla Aliye'nin valizini, eşyalarını. Ben alıp gideyim. İkindi ezanı okunduktan sonra çıkıp koruluk boyundan yola çıksın. Ben orada olacağım. Kendi ellerimle bindireceğim. Zübeyde atıldı: - Ben de geleyim Öğretmen Hanım. Necla Hanım gülümsedi: - Tamam Zübeyde Hanım, sen de gel. Telaşla kalktı kadın. Aliye için gerekli eşyaları bir torbaya doldurdu. Necla Hanım fazla eşya gerekmediğini söylemişti. Aliye de annesinin peşinde koşturuyordu. Yeni bir hayata merhaba demek üzereydi... DEVAMI YARIN