Huzurevinden çıktıktan sonra Feridun Bey yaşlı adama döndü: - Beyefendi, size güzel bir yemek yedireyim İnciraltı'nda. Çok güzel balık restoranları vardır. Bir hafta bekleyeceğiz mademki İzmir'in tadını çıkartalım. Yaşlı adam minnetle baktı emektar avukatına: - Feridun senin hakkını nasıl ödeyeceğim ben? Şu düşkün günlerimde senden başka kimse yok yanımda... Feridun Bey gözlerini yoldan ayırmadan gülümsedi: - Ne demek Kamil Bey? Siz benim için çok değerlisiniz. Kamil Bey kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı: - Keşke şu kızı da görebilseydim. Yanına gitmek değil niyetim, uzaktan olsun bir görsem... Feridun Bey irkildi: - İsterseniz gideriz efendim. Kendisi Üniversite Hastanesinde görev yapıyor... *** Saadet kızının odasına başını uzatıp sordu: - Uyumadıysan gelebilir miyim? Gülay hemen fırladı yerinden ve yatağın üzerine oturdu: - Gel anne, aşk olsun! Öylesine uzanmıştım. Genç kız pijamalarını giymiş, eve gelir gelmez fazla oyalanmadan odasına çekilmişti. Saadet yavaşça süzüldü içeriye. Odada bir fermuarlı dolap, bir çalışma masası, bir yatak ve komodin vardı. Gülay üniversiteyi bu odada ders çalışarak bitirmişti. Saadet yatağın bir ucuna ilişti: - Çok beğendim bu insanları Gülay, Şahika Hanım olsun, Şefik Bey olsun ne kadar güngörmüş insanlar öyle. Kendisini rahat hissediyor insan yanlarında... Orhan da mükemmel bir çocuk. Gülay gözlerini kaçırdı annesinden. Orhan'dan bahsedildiği an tedirgin oluyor, kızarıyordu. Geçiştirdi lafı: - Evleri de çok güzel değil mi? Ben hayatımda hiç o kadar güzel bir ev görmedim. Saadet omuzlarını kaldırdı: - Eee, kızım adam koskoca elçi, iyi para kazanmıştır mutlaka... Onca sene devlete hizmet etmiş adam, o kadar da olsun. Aşağısı da yakışmaz zaten. Koskoca Türkiye Cumhuriyetini temsil etmiş yıllarca. Gülay gözlerini pencereye doğru çevirdi: - Bizim de hayatımız değişik olabilirdi. Hayat ne kadar tuhaf değil mi anne? Saadet durgunlaşmıştı: - Biz böyle olamazdık yavrum. Hayatlar farklı, insanlar da farklı...Haydi geç oldu, yorulduk, heyecanlandık, ama güzel bir gün geçirdik. Yarın pazar, güzel bir kahvaltı yaparız seninle. Şöyle bol çeşitli. Evde misin yarın? Bir programın var mı? Gülay yaramaz bir çocuk gibi bağdaş kurdu yatağın içinde: - Hayır Saadet Sultan, yarın bütün gün tembellik yapacak, sizin başınızı ağrıtacağım. Hiç durmadan konuşacağım göreceksin... Sevgiyle baktı Saadet, memnun bir tavırla ama göstermelik bir öfkeyle: - Koca kafalı seni! Hâlâ çocuksun değil mi? Başımı ağrıtacakmış, şimdi kalkar kilitlerim o dudaklarını... Gülay omuzlarını silkti arka arkaya: - Görürsün, görürsün... > DEVAMI YARIN