Güller, onun için önemliydi

A -
A +

Güneş, geceyle verdiği savaşta zafer kazanmanın parlaklığıyla yükselmeye başlamıştı. Ahmet Fazıl Bey kötü bir gece geçirmiş, yaklaşık bir buçuk saattir yatağında bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. Dışarıdaki aydınlık onun içindeki karamsar ve sıkıntılı duyguları yok etmemiş, yaşlı adam huzursuz bir şekilde yatağında doğrulmuştu. İki yanına bakındı biraz da uykusuzluğun verdiği sersemlikle. Ayak ucunda bulunan ropdöşambrını üzerine geçirip süzülür gibi indi yataktan. Yatağının hemen karşısındaki maun kapıya doğru yöneldi. Banyonun ışığını açtı ve aynaya baktı. Yüzünde son on yılda iyice derinleşen çizgiler keskinleşmişti. Beyaz saçları darmadağınıktı... Derin bir nefes alarak bir süre aynadaki aksini izledi. Yetmiş yaşa merdiven dayamanın dayanılmaz sancısını hissetti yüreğinde. Yıllar nasıl da geçip gitmişti bir su gibi. Geriye dönüp baktığında bunca çırpınışın sonunda elindekilere bakınca insanın yüreğinin acımaması imkânsızdı. Belki çok zengin bir adam olmuştu ama bir insanı hayata bağlayan en önemli şey huzur yoktu avuçlarında. Her sabah yaptığı gibi monoton hareketlerle tıraşını oldu, saçlarını taradı ve gardırobundan seçtiği pahalı takımlarından birini giydi. Yarım saat sonra hazırdı. Sessizce odasının kapısını açtı. Ev halkı daha uyanmamıştı. Kimseyi rahatsız etmemek için ayak uçlarına basarak merdivene doğru yürüdü. Oturduğu ev ‹stanbul'un en mutena semtlerinden Tarabya'da, büyük bir bahçe içinde yer alan iki katlı bir köşktü. Üst katta yer alan beş yatak odası, alt kattaki iki geniş salon ve bir çalışma odası ile oldukça geniş, kullanışlı bir yapıydı. Ahmet Fazıl Bey yirmi bir sene önce taşınmıştı bu köşke. Satın aldıktan sonra uzun süren, pahalı bir tadilat yaptırmış, altı sene önce rahmetli olan çok sevdiği eşi Safiye Hanımla birlikte hiçbir masraftan kaçınmadan döşemişti evini. Büyük bahçenin bakımı ayrı bir özen istiyordu. Bu, yanlarında yirmi bir senedir çalışmakta olan bahçıvan Şefik Efendi sayesinde halledilmiş, köşkün bahçesinin güzelliği çevrede dillere destan olmuştu. Ahmet Fazıl Bey merdivenlerden inip salona uğramadan sokak kapısına doğru yöneldi. Yanında çalışan beş elemandan biri olan emektar uşağı Tahir Efendi evin beyinin dışarı çıkmaya hazır olduğunu görerek hemen gelmişti: - Kahvaltı etmeyecek misiniz beyefendi? - Canım istemiyor Tahir. Sen Bahadır'a söyle arabayı hazırlasın. Deniz kenarına gitmek istiyorum. Sahilde bir çay içerim. - Emredersiniz Beyefendi. Dışarıya çıkınca insanın hücrelerini canlandıran mis gibi havayı içine çekti. Büyük bahçedeki çınar ağaçlarının sabah esintisiyle hışırdayan yapraklarının çıkardığı sesleri dinledi bir süre. Kuş cıvıltıları ise sessizliğin içinde ne de hoş geliyordu insanın kulağına. Mermer merdivenlerden bahçeye indi. Emektar bahçıvan şefik Efendi çoktan budama makasını eline almış, gri tulumunu giymiş merdivenlerin önündeki gül ağaçlarının başına geçmişti bile. - Günaydın şefik, güller için ilaç aldırdın değil mi? ½efik saygıyla cevapladı: - Hallettim efendim. Hepsini ilaçladım. Ahmet Fazıl Bey gülümsedi. Güller onun için önemliydi. Sevgili eşi onların hepsini kendi eliyle dikmişti... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.