Zübeyde Hanım yemenisini düzeltip başını uzattı mutfaktan. - Buraya gel. Sen ne zamandan beri insanların yanında bana dikleniyorsun? Bana cevap veriyorsun ha? Zübeyde Hanım vaktin geldiğini anlamıştı. Hiç cevap vermeden gelip tam karşısında durdu kocasının. Davut insafsızca bir tokat patlattı kadının suratına: - Benim o davranışı yutacağımı mı zannettin? Kadınlığını bil ve sesini kes otur. Ben ne dersem olacak. Bu iş bitti, kendini yırtsan dönüşü yok. Cebinden bir tomar para çıkarttı. - Bak... Ben paramın yarısını aldım. Kızı hazırlayacaksın yarından sonra çarşıya çıkılacak. Hafta sonunda da düğün olacak. Bir daha ses çıkart, bir daha afra, tafra yap bak neler oluyor! Hırsını alamamış gibiydi. Öfkeyle baktı etrafına: - Nerede o? Aliye'yi arıyordu. Zübeyde Hanım mutfak kapısının önüne gerdi vücudunu. Dudağının kenarından ince şerit halinde kan sızıyordu. Davut mutfağa doğru yürüdü. Zübeyde Hanımı kolundan tutup kenara savurdu. Aliye mutfak dolabının kenarına büzülmüş korkudan titriyordu. - Buraya gel kız! İtiraz istemiyorum. Bir ters hareketini göreyim kocandan önce ben kırarım kemiklerini bilmiş ol, diyerek bir şamar patlattı küçük kızın yüzüne. Aliye korkudan ağlayamıyordu bile. Hasan hafif bir gülümseme ile izliyordu olanları. Hüseyin ise odada başını ellerinin arasına almış öylece oturuyordu. Davut Ağa küçük oğluna döndü: - Ya sen! Senin tafrandan da geçilmiyordu. Sen ne oluyorsun. Alan razı, satan razı. Ben daha ölmedim. Ben bu evde olduğum sürece benim dediğim olacak. Bir tek itiraz istemiyorum. Bulmuş da bunuyorsunuz be! Anlaşılmaz bir şeyler söylenerek odaya girdi. Cebindeki banknotları saymaya başladı. Zübeyde Hanım yere fırlatılmanın etkisiyle acıyan kemiklerini ovuşturarak kalktı yerinden. Mutfakta büzülmüş sessizce hıçkıran kızının yanına gitti. Aliye'nin yanağı şişmişti. Nasırlaşmış parmaklarıyla hafifçe okşadı kızının yüzünü: - Ağlama bebeğim. Bu iş çığırından çıktı artık! Bu olaydan sonra evde bir ölüm sessizliği vardı sanki. Kimse konuşmuyordu. Hasan girip yatmıştı. Davut Ağa ise defalarca saydı banknotları. Hüseyin bahçeye çıkmış, arka tarafta gizlice sigara içiyordu. Aliye mutfaktan bir yere kıpırdamamış, dolabın kenarında büzüldüğü yerden kalkmamıştı. Derin derin soluk alıyordu. Arada sırada hıçkırıklarla sarsılıyordu güçsüz bedeni. Zübeyde Hanım ise hırsla akşam bulaşıklarını yıkıyordu. Davut yattıktan sonra Aliye'nin yatağını serdi annesi. Sonra mutfağa uzattı başını: - Gel kuzum, haydi yat artık. Gün doğmadan neler doğar evladım. - Anam, benimle yat ne olur, korkuyorum. - Tamam yavrum, tamam gül goncam. Seni bu adama vermektense hasretini çekerim, kaçırırım seni buralardan. Hiç korkma sen. Anan yanında senin... > DEVAMI YARIN