Gün geçtikçe kötüleşiyordu!

A -
A +

Nihal'in amansız bir hastalığın pençesinde olduğunu öğrenmesinin üzerinden üç ay geçmişti. İşe gitmiyor, hastanenin verdiği raporu durmadan yeniliyordu. Oldukça zayıflamıştı. Gün geçtikçe çöktüğünü hissediyordu. Servet Hanım olayı öğrenmişti. Yaşlı kadın durmadan ağlıyordu geceleri. Nihal'e kalsa kimsenin bilmesine izin vermeyecekti ama Sibel Hanımın ısrarları sonucunda bu yaşlı kader arkadaşına gerçeği anlatmak zorunda kalmıştı. Kemoterapi tedavisi sonucunda saçları dökülmeye başlamıştı. Doktorla en son görüşmesinde vücudun tedaviye karşı direndiğini öğrenmişti. Artık ölüme kendini alıştırmaya başlamıştı. Tek düşüncesi oğluydu. Kendisi bu dünyadan yok olup gittikten sonra ne olacaktı bu yavrunun hali? İşte bu düşünce içinde kıvranıyor, hiçbir çare bulamıyordu. O gece Serpil Hanım gelmişti. Ahmet Nejat yattıktan sonra Servet Hanım, Nihal ve Sibel Hanım oturma odasında sohbet ediyorlardı. Konu Nihal'in durumuydu. Servet Hanım üzgün bir sesle konuştu: - Sibel kızım, söylüyorum dinletemiyorum Nihal'e. Babasını bulalım bu çocuğun... Nihal gözlerini fal taşı gibi açtı: - Asla olmaz Servet Abla... Bunca seneden sonra asla olmaz. Ben öyle birini tanımıyorum. Sibel gözlerini kıstı: - Nihal, kötüyü düşünmek istemiyorum ama gerçekçi olmak lazım. Allah korusun sana bir şey olsa bu çocuk ne olacak, yapacağımız tek şey onu bir yetiştirme yurduna yerleştirmek. Servet Hanımın ona bakacak hali yok. Bunu sen de biliyorsun... Nihal içini çekti, gözleri buğulanmıştı: - Biliyorum Sibel Abla... Onu size emanet ediyorum. Sibel Hanım biraz sert bir sesle bağırdı: - Kim bu adam Nihal? Bunca sene onun hakkında en ufak bir ilgi bile vermedin... Tamam, sesimizi çıkartmayalım ama kim olduğunu söyle bari... Genç kadın başını iki yana salladı: - Sibel Abla, ben de unuttum kim olduğunu... Bir sessizlik oldu. Kimse konuşmuyordu. Bu sessizliği yine Nihal'in cılız sesi bozdu: - Oğlum okusun Sibel Abla, okusun, büyük adam olsun. Ona daha farklı bir gelecek vermek isterdim ama... Devam edemedi. Boğuk bir hıçkırık bitirdi konuşmasını. Sibel Hanım ve Servet Hanım birbirlerine baktılar. - Tamam Nihal, üzme kendini, biliyorsun daha hiçbir şey belli değil. Neden en kötüyü konuşuyoruz? Nihal acı bir gülümseme ile baktı: - Servet Abla... Ben sonumun geldiğini biliyorum. Bu hastalık beni öldürecek. Kendimi iyi hissetmiyorum. Gün geçtikçe kötüye gittiğimin farkındayım. Ama korkmuyorum ölümden, tek düşüncem oğlum... Allah onun yardımcısı olsun. Sessizce dinliyorlardı Nihal'i. Kendisi gibi onlar da farkındaydılar durumun kötüye gittiğinin. Görünen köy kılavuz istemiyordu. Genç kadının gözlerinin altı morarmış, rengi solmuş, dudakları beyazlaşmıştı. Çok kilo kaybetmişti. Halsizliği konuşurken bile belli oluyordu. Zaten gizlice doktorla görüşen Sibel Hanım tedavinin olumlu cevap vermediğini öğrenmişti. Artık acı sonu beklemekten başka çare yoktu... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.