O gün akşama kadar birlikteydiler. Haydar Bey torununa İstanbul'u gezdirme sözü verdi. Ama hepsinden önce Hazal'ın istediği güzel bir kebap yemekti. Amerika'da Türk lokantalarından tadını biliyordu kebabın; ama yerinde yemek farklı olsa gerekti. Haydar Bey gelini ve torununu İstanbul'un en meşhur kebapçısına götürdü. Karınlarını doyurduktan sonra Emirgan'a gittiler ve Aşiyan'a çıkıp çay içtiler. Hazal manzaraya hayran kalmıştı. Sürekli çığlıklar atıyordu. Yaşlı adam sevgiyle izledi onu ve Şevval'e döndü: - Aferin sana kızım, vatanından uzaktasın ama vatanını iyi anlatmışsın kızına. Şevval mahcup gülümsedi: - Elimden geldiğince kendimiz gibi yetiştirmeye çalıştım baba onu. Orası çok farklı bir kültür. Ben hâlâ alışamadım oraya. Özlüyorum ülkemi ama düzenimiz orada. Birbirlerine bakıp gülümsediler. Şevval sordu: - Siz neler yapıyorsunuz? Dudak büktü yaşlı adam: - Ben bildiğin gibiyim kızım. Hâlâ çalışıyorum. Tek başıma mücadeleme devam ediyorum. Şevval onun ne demek istediğini anlamıştı. O ana kadar Tamer'le ilgili tek bir kelime dahi geçmemişti. Perihan Hanımdan da keza! Yutkundu Şevval. Önüne baktı. Bu sırada Hazal karıştı lafa. Çok doğal bir şey konuşuyormuş gibi sordu: - Dede, babam nasıl? Bir sessizlik oldu. Haydar Bey yutkundu: - Nasıl olsun yavrum... Bildiğin gibi diyemeyeceğim çünkü onu hiç bilmiyorsun. Hazal sanki çok büyük ve olgun biri gibi gülümsedi: - O da beni bilmiyor değil mi? Annem bana her şeyi anlattı. Neler yaşadığını biliyorum. Babama karşı ne hissettiğimi soracak olursan bilmiyorum. Sadece merak ediyorum onu. Şevval cılız bir sesle mırıldandı: - Hazal babasını tanımak istiyor. Haydar Bey dudaklarını ıslattı diliyle: - O zaman tanır. Bu onun en doğal hakkı. Şevval sıkıntılı bir şekilde kıpırdandı yerinde: - Ben ona her şeye hazırlıklı olmasını söyledim. Belki babası onu görmek istemeyebilir. Bütün bunlara kendisini alıştırmasını söyledim. Haydar Bey başını salladı: - Bahis konusu olan benim oğlum ama inanın ne olacağını ben de bilmiyorum. Ne tepki verir, ne der, ne yapar, onu tanımıyorum desem inanır mısınız? Şevval gülümsedi. Çok iyi anlıyordu bu çaresiz yaşlı adamı... DEVAMI YARIN