Hakan dikkatle izliyordu babasını

A -
A +

Hakan sekreter kızın getirdiği zarfları alıp arkasına dayandı. Posta gelmişti şirkete. Masanın üzerinde duran kahvesinden bir yudum alıp incelemeye başladı. Gelenlerin hepsi faturaydı. Kredi kart ekstreleri, taksit cetvelleri ve de senetler. Dudaklarını ısırdı. Tahmini bir toplama yaptı kafasından. Bu borcun altından kalkmasına imkân yoktu. O kadar şaşkın bir durumdaydı ki bir çare bulamıyor, işin içinden çıkamıyordu. Geçen üç ay zarfında babasıyla sadece bir kez telefonda görüşmüştü. Annesini ziyarete gitmeye çekiniyor, karısının söylenmesinden korkuyordu. Çünkü kendi ailesiyle ilgili bir konu açıldığı zaman Dilek hemen agresifleşiyor, eşinin ailesini küçümser bir tavra girip suçlamaya başlıyordu. Durmadan tekrarladığı bir şey vardı ve bu yersiz düşünce Hakan'ın da beynine yerleşmişti artık: "Onlar sana sadece para için yanaşıyorlar. Durumları ortada. Aldıkları her şeyi sana ödetmek peşindeler!.." Zaman geçtikçe Hakan da bu fikre alışmış, kabullenir olmuştu. Aslında mesele başkaydı. Genç adamın bilinç altında yatan gerçeklerden kaçışıydı ailesinden uzak durmasının sebebi. Ama kendisi bile bunun farkında değildi. Başını pencereden yana çevirip gökyüzüne baktı. Masmavi bulutlarla kaplıydı... Güneşin önünü kapatmışlardı. Hafif bir rüzgar vardı dışarıda ve bulutlar sakin, sessiz bir şekilde yolculuğa çıkmış gibi sürükleniyorlardı. "Bu işin içinden bir şekilde çıkmalıyım. Bu borcu kayınvalidem duyarsa Dilek'i alır benden. 'Kızımı yaşatamıyorsan...' der mutlaka. Of... Allah'ım bana yardım et!" Zarfların arasında bir tanesi gözüne ilişti. Bu mobilyaların günü gelen senediydi. "Bunu babam ödesin. Benim başıma yıktı. Dilek duysa kıyameti kopartır. Ödeyecek durumum yok. Ne yapıp edip bunu babama vermem lazım!" Ani bir kararla fırladı yerinden. Sekreter kıza dışarı çıkacağını söyleyip yürüdü. Bir taksi çevirip babasının iş yerinin adresini verdi. Az sonra Cahit Beyin yanındaydı. Yaşlı adam hem şaşırmış hem de sevinmişti oğlunu görünce. Heyecanla atıldı: - Hakan, yavrum, hangi rüzgar attı seni buraya, hoş geldin. - Bir uğrayayım dedim baba. Nasılsın? Annem nasıl? Kusura bakmayın, uğrayamadım ama o kadar yoğunum ki... Zaman nasıl geçiyor farkında değilim. Cahit Bey sevgiyle gülümsedi: - Haklısın oğlum su gibi gidiyor zaman. Dur şunları bir kaldırayım, bugün maaş günü malum, bankadan para geldi. Onları saydım ben de... Hakan kıskançlıkla bakıyordu babasının elindeki tomarlara. İçindeki şeytan yüzünü göstermiş, "bunlardan birkaç tomarı alsan her şey hallolur" diye bastırıyordu. Terlemişti. Dikkatle izliyordu babasını. Cahit Bey bütün banknotları bantlayarak üst üste koydu, hepsini çekmecesine kaldırdı. - Eee, anlat bakalım, nasıl gidiyor? Omuzlarını kaldırdı genç adam: - Nasıl olsun baba... Esra'dan haber var mı? Cahit Bey durakladı. Yüzü gölgelendi bir anda. Acı içinde fısıldadı: - Bursa'daymış. Aramasınlar beni ben mutluyum diye haber yollamış. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.