Arguvan'dan gelen kamyonun kasası son eşya da konup hamallar tarafından kapatıldığı zaman Fazıl Sabri şoföre döndü: - Doğruca İstanbul'a hemşerim... Yol ne kadar sürer. - Doktor Bey, bugün cuma kısmetse pazar sabahı verdiğin adreste oluruz. Yolda biraz mola veririz. Onun için pazar. Yoksa cumartesi günü de varırız ancak biteriz yorgunluktan. Fazıl bey kaşlarını kaldırdı: - Yok canım aceleye gerek yok. Yavaş yavaş. Bir aksilik olursa bu numarayı ödemeli ararsın. Haydi iyi yolculuklar, sağlıcakla gidin. Kamyon homurdanarak hareket etti. Acele etmişlerdi çünkü kış bastırmak üzereydi. Eğer biraz daha oyalansalar kar yolları kapatırdı. Bu yüzden hemen işler halledilmiş, İstanbul'da Leyla'nın anne ve babasının evine yakın bir ev tutulmuştu. Kamyon yola çıkar çıkmaz Leyla ve Fazıl Bey de oğullarını alıp Arguvan'dan getirttikleri taksiyle Malatya'ya hareket edeceklerdi. Malatya'dan da trene binecekler, yavaş yavaş İstanbul'a yola koyulacaklardı. Düşünüp taşınmışlar en zahmetsiz ve rahat yolculuğun çocuk açısından tren olacağına karar vermişler ve yataklı vagondan biletlerini almışlardı. Uzun süren bir yolculuk olacaktı ama en azından rahat olacaklardı. Kamyon uzaklaşınca Fazıl beklemekte olan taksi şoförüne döndü: - Tamamdır hemşerim, biz de gidebiliriz artık. Başta imam efendi olmak üzere muhtar, Pakize, kahveci bayram ve köylünün yaşı ilerlemiş olanları dizilmişlerdi. Arapdere'den öğretmen Bilal de gelmişti. Jandarma komutanı Serdar da yanlarındaydı. Fazıl Sabri hepsiyle ayrı ayrı tokalaştı, sarıldı: - Hakkınızı helal edin hepiniz, hayatımın en güzel en anlamlı günlerini geçirdim sizlerle. Bu dönemi hiç unutmayacağız. Burası bizim oğlumuzun doğum yeri. Ne zaman isterseniz başımızın üzerinde yeriniz var. Bekleriz. Hepsi vedalaştılar çok sevdikleri doktor beyle. Sepetler dolusu yolluklarını, hediyelerini verdiler. Bulgurundan mercimeğine, kayısı pestilinden pekmezine kadar her şeyi koymuşlardı. Leyla kucağında battaniyesine sarılı oğlu, herkesle vedalaştı. Pakize'ye baktı: - Hakkını helal et Pakize seni hiç unutmayacağım. Tam bu sırada Gülbahar'ı gördü uzak bir köşede. Duvarın dibinden bakıyordu kendini gizlemeye çalışarak. Çocuğu Pakize'ye verip ona doğru yürüdü. Yanına geldiği zaman zavallı Gülbahar'ın titrediğini gördü: - Hakkını helal et Gülbahar, Hakkını helal et. Gülbahar kaşlarını çattı. Güçlü görünmeye gayret ettiği belliydi. Garip bir sesle cevap verdi: - Helal ettim. Helal ettim, helal ettim!.. Sonra ardına bakmadan koşarak uzaklaştı. Ağladığının görülmesini istemiyordu... DEVAMI YARIN