Handan, hiç evlenmemişti

A -
A +

Handan manavdan alışverişini yaptıktan sonra fırına uğradı, yeni çıkmış ekmekten bir tane alıp hızlı adımlarla evine doğru ilerledi. Karnı çok acıkmıştı. Canı sıkkındı. Çalıştığı iş yerinin mali sıkıntıları yüzünde büroda iş yerinin kapatılacağı dedikoduları dolaşmaya başlamıştı. Anahtarını çıkartıp kapıyı açtı. Küçük bir evi vardı. Altı ay önce annesini, ondan bir buçuk ay sonra da babasını kaybetmişti. Ailesinin peş peşe ölümüyle oldukça zor günler yaşamıştı... Bir evin bir kızıydı Handan. Kimsesi kalmamıştı artık hayatta. Hiç evlenmemişti. Anne ve babasının yaşadığı sağlık problemleriyle uğraşmaktan, eve ekmek parası getirmek için çabalamaktan kendine ayıracak vakti olmamıştı. Otuz beş yaşına gelmişti. Bundan sonra da hayatını yalnız sürdürmeyi düşünüyordu. Ama arka arkaya hem annesini hem de babasını kaybetmesi ona yalnızlığın ne kadar zor ve katlanılması güç bir şey olduğunu geçen kısacık zamanda öğretmişti... Hemen mutfağa girdi. Bankonun altından bir tencere çıkarttı ve yemek yapmaya koyuldu. Yarım saat sonra sofrasını hazırlamıştı bile. Televizyonu açıp masaya oturdu. Patlıcan yemeği pişirmişti. Yanına bir de bol naneli cacık yapmıştı. Karnı iyice doyduktan sonra arkasına yaslandı: "Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin..." diye söylendi kendi kendine. İçinin sıkıntısı hâlâ geçmemişti. Eğer işini kaybedecek olursa yaşamak için oldukça zorlanacaktı. Bankada birkaç kuruş parası vardı ama en fazla iki üç ay yeterdi. Uzun zamandır çalıştığı şirketin zor durumda olduğunu biliyordu. Maaşlarını da hep gecikmeli olarak alıyorlardı. "Ben iş aramaya başlayayım, bu böyle olmayacak..." diye geçirdi içinden. Üşenmedi, aşağıdaki bakkala inip bir gazete aldı ve ilanlara bakmaya başladı. Bu arada çay koymuştu ocağa. Akşamları hep böyle geçiyordu. İşten geliyor, yemeğini yiyor, sonra çayını demliyor, ya kitap okuyor ya da televizyon seyrediyordu. Ortadan biraz uzun, siyah saçlı, buğday tenli, oldukça güzel bir bayandı. İri ela rengi gözlerinde sevgi dolu ışıltılar vardı. Biçimli yüzü, küçük burnu ve dudakları ile narin bir ifade hakimdi simasına. Oldukça zarif bir insandı. Liseyi bitirdikten sonra üniversite imtihanlarına girmiş ama çok başarılı olamamış, açık öğretim fakültesini kazanarak büro yönetimi bölümünü bitirmişti... Gazeteyi iyice inceleyip kendisine uygun olabilecek işleri çerçeve içine almıştı. Çayını koyup ayırdığı ilanlara bir daha göz attı. Bütün bunlara müracaat edebilmesi için bir gün izin alması gerekecekti. Sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. Şu dönemde kolay olmayacaktı izin alabilmek. Her zamanki gibi derin bir nefes alarak kendi kendine yüksek sesle konuştu: "-Handan! Koyuverme kendini... Aç kalacak değilsin... Bu kadar sıkıntı yapmana gerek yok... Her şey olacağına varır... Elbet bir iş bulursun..." Hayata pozitif bakan yapısı yine baskınlığını göstermişti. Kalkıp pijamalarını giydi, kitabını ve çayını alarak oturma odasında divanın üzerine ayaklarını toplayarak oturdu... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.