Hasret, hayat tarzı olmuştu!

A -
A +

Kamil Bey yatağının yanı başındaki sandalyede oturan genç adama dikkatle baktı: - Ne demek istiyorsun şimdi sen? Yani iflasımı mı ilan edeyim? Uzun boylu, siyah gözlüklü genç adam kaşlarını kaldırdı: - Şirketin durumu ortada Kamil Bey, yapacak bir şey yok. Hesaplarınız korkunç. Ya şirketi olduğu gibi satışa çıkartacaksınız, ya da iflasınızı ilan edip yasal yollardan işi ayarlayacaksınız. Ama satış düşünürseniz müşteri var! Hemen sizinle anlaşmaya hazırlar. Kamil Bey gözlerini kıstı: - Buna aracılık yapmak için geldin değil mi? Benim yıllarımı verdiğim şirketimi satmamı istiyorsun. Gözlüklü genç adam omuzlarını kaldırdı: - Piyasaya borcunuz o kadar çok ki Kamil Bey, şirketin satışı her şeyi karşılamayacak. Diğer mallarınız da belki elden çıkacak. Yoksa kalkamazsınız bunun altından. Arkasına yaslandı ve gülümsedi: - Yaşlandınız artık, ne olur anlayın, ben sizin başınızı ağrıtmadan nasıl kurtulabileceğinizi göstermek istiyorum sadece. Düşünün taşının. Protesto yemiş milyarlarca liralık senetleriniz var. Son yaptığınız beş işten inanılmaz zararlar etmişsiniz. Başka çareniz yok gibi görünüyor. Kamil Bey yatağında doğruldu. Kalın gözlükleriyle genç adamın uzattığı kâğıtları inceliyordu. Acı bir gülümseme belirdi dudaklarında: - İşin sonu geldi ha? Şu hale bak. Peki Serdar Bey, ben sizi arayacağım yeniden. Gözlüklü genç çantasını toplayarak çıktı odadan. Hastaydı Kamil Bey, iki gün önce doktorların ufak bir damar tıkanması teşhisini koydukları bir rahatsızlık geçirmişti. Sağ elini kullanmakta zorlanıyordu. Ağzının sağ tarafı da hafif bir şekilde kaymaya başlamıştı. Yatağında doğrulmaya çalışarak seslendi: - Mustafa, Mustafa, bana avukat Feridun'u bul, hemen gelsin. Kamil Bey yıllardır tek başına mücadele veriyordu. Ne kızı Betül, ne de oğlu Cüneyt babasını arıyor ve soruyordu. Ancak çok uzun aralarla bazen telefon açıyorlar, çok kısa birkaç cümleden sonra kapatıyorlardı. Tam on iki senedir ikisini de görmemişti Kamil Bey. Hasret, hayat tarzı olmuştu yaşlı adamın. Zaman zaman düşünüyordu, "ne için uğraşıp didiniyorum ben?" diye... Bir saat sonra Feridun Bey geldi. O da yaşlanmıştı. Artık meslek hayatının sonlarına gelmişti. Bir seneye kadar tamamen bırakmayı düşünüyordu avukatlığı. Elindeki birikimi onu ölene kadar rahat bir şekilde yaşatmaya yeterdi. - Beyefendi, nasılsınız? Ben de size uğrayacaktım bugün... - Feridun, şirketin muhasebe müdürü geldi, al şunlara bir bak! Çok kötüymüş durum ha? Feridun bey uzatılan dosyayı dikkatle inceledi. Sabırla bekliyordu Kamil Bey. Neden sonra yaşlı avukat başını kaldırdı: - Doğru söylüyor efendim. Bence satıştan başka çıkar yol yok gibi duruyor. Kamil Bey sıkıntıyla buruşturdu yüzünü. Birkaç saniye düşündükten sonra saati sordu yaşlı avukata. Sonra yardımcısı Mustafa'ya seslendi yeniden: - Mustafa, bana telefonu getir, Amerika'yı arayacağım... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.