Nikâh son derece sade oldu. Cüneyt'in şahitliğini Ersin, Saadet'in şahitliğini de patronu yapmıştı. Tören boyunca Nazan Hanım, Hafize Ana, Tülay ve Mahmut Bey bulunmuştu. Nikahtan sonra Saadet'in patronu misafirlerle beraber genç çifti alıp bir balık restoranına götürdü. Güzel bir öğle yemeği yediler. Herkes neşeliydi. Hafize Ana yanında oturan Nazan Hanıma eğildi ve kulağına fısıldadı: - Bu gece size geleyim ben Nazan kızım. Bunlar yeni evli, ilk günden ayrı kalmasınlar. Sonra bakarız bir çaresine. Elbet bir yer tutarlar, evlerini bilirler. Nazan Hanım başını salladı: - Çok sevinirim Hafize Ana, gel buyur tabii. Başımın üzerinde yerin var. Saadet'in patronu genç kıza bir hafta izin vermişti. Öğleden sonra Ersin, Tülay, Cüneyt ve Saadet birlikte gezdiler. Akşam olunca Saadet ve Cüneyt Hafize Ananın evine gittiler. Cüneyt artık evli olmanın verdiği heyecanla yerinde duramıyordu. Hayatında ayrı bir renk yaşıyordu. Bundan sonrasını düşünmüyor, içinde bulunduğu anın keyfini çıkartmaya çalışıyordu... *** Ertesi sabah son derece güzel bir güne uyandılar. Saadet erkenden kalkmış, Hafize Ana'nın evinin bahçesinde güzel bir kahvaltı hazırlamıştı. Çay demlediği sırada Cüneyt göründü kapıda. Ellerini iki yana açmış güneşe karşı geriniyordu. - Güneşin güzelliğine bak! Bu gün denize gidelim ne dersin? Saadet gözlerini kıstı: - Şimdi deniz düşünemeyiz Cüneyt, bir an önce bir ev bulmamız lazım. Senin bir iş bulman lazım. Cüneyt'in bütün hevesi kaçmış gibiydi: - O işler elbet olacak ama bugün daha evliliğimizin ilk günü, hem şu an için paramız da var... Saadet çayları koymuştu: - O para bir gün bitecek Cüneyt. İleriyi düşünmeden yaşamak benim harcım değil. Ne olur anlamaya çalış, böyle eğreti olamayız. Sıkılmıştı genç adam bu sözlere. Bir şey söylemeden sofraya oturdu. Sessizce kahvaltılarını yaptılar. Saadet son lokmasını da ağzına attıktan sonra kocasına döndü: - Bana kızdın değil mi? Ama anlamaya çalış, eğreti değil miyiz? Omuzlarını silkti genç adam: - Her şey oluruna varır. Ben seninle birlikte olmanın tadını çıkarmak istiyorum. Daha ilk günden bu işlere kalkışmak bana yanlış gelir. Bu kadar sıkıntıya sokamam kendimi. Hayat yaşanmak için var kızım... Saadet hayretle bakıyordu karşısındaki adama. Sanki bir haftadır kendisine diller döken adam bu değildi. Başını iki yana salladı: - Bir ortak noktada anlaşmak zorundayız Cüneyt. Sıkıntıya sokmak zorundasın. Üzerinde dünden daha fazla sorumluluk var şimdi. Benim de öyle. Cüneyt fırladı sofradan: - Sen gelmezsen gelme o zaman, ben denize gideceğim... Saadet uzun süre baktı arkasından kocasının. Beyninin içi karmakarışıktı. Hayal kırıklığı erken gelmişti!.. > DEVAMI YARIN