Münevver Hanım Suzan'ın telefonundan sonra hemen giyinmiş, elinde adresle adeta uçarak Cemile Hanımın yeni evine gitmişti. Cemile Hanım her zamanki gibi tekerlekli sandalyesinde, gözleri küçülmüş, yüzünde yaşadığı ıstırapların en belirgin tanıkları olan derin çizgiler ve umutsuz, donuk bakışları ile pencere kenarında oturmuş, denizi seyrediyordu. Gerçekten de bu ev Kocamustafapaşa'dakinden çok daha ferah ve güzeldi. Salonundan Adalar görünüyordu. Hasta kadın çok sevdiği komşusunu görünce heyecanını gizleyemedi. Dudakları titredi ve iki damla yaş süzüldü yanaklarına. Koştu Münevver Hanım, boynuna sarıldı komşusunun. Suzan telefonu kapattıktan sonra Kerim Beyin vefatını söylemişti Cemile Hanıma. Acı bir gülümseme belirmişti kadının dudaklarında. Uzun süre hiçbir şey söylemeden tek bir noktaya bakmıştı. Bir tek kelime bile yorum yapmamıştı bu haber karşısında. Şimdi Münevver Hanımı görünce ilk defa konuşuyordu bu konu hakkında: - Ölmüş Münevver Hanım... Şimdi yaşananların ne anlamsız olduğunu daha iyi anlayabiliyorum. Neden? Bunca zulüm, bunca hasret nedendi? Şu ölümlü dünyada neden bir insan bir başka insana bu zulmü yapar ki? Sonuçta hepimizin gidip yaşadıklarımızın, yaptıklarımızın hesabını vereceği bir yer var. Kimimiz önce, kimimiz sonra... İşte, bitti... - Üzülme kardeşim... Allah günahlarını affetsin onun da... Cemile Hanım boğuk sesiyle mırıldandı: - Olan bana oldu... Kızıma oldu, Selim'e oldu... Münevver Hanım dudaklarını ısırdı. Bu haberi vermesinin ne kadar doğru olacağını sorgulamaya başlamıştı. Gülümsedi: - Allah büyük... Bakarsın her şey biter Cemile... Hasta kadın umutsuzca başını iki yana salladı: - Ne olabilir ki Münevver Hanım? - Hiç belli olmaz kardeşim... Hayat sürprizlerle dolu... Bu sırada çaldı sokak kapısı. Münevver Hanım yerinden fırlayacakmış gibi atan yüreğinin üzerine koydu elini. Güç vermek istermiş gibi gülümsedi Cemile Hanıma. - Misafirlerin var Cemile... Hayat sürprizlerle dolu demiştim... Tam bu sırada salon kapısı açıldı ve Zeynep kapıda bütün güzelliğiyle belirdi. Cemile Hanım soru dolu gözlerle bakıyordu genç kıza. Zeynep yaklaştı. Yeşil gözleri dolu doluydu. Tekerlekli sandalyenin önüne gelip diz çöktü. Cemile Hanımın elini tuttu, fısıldadı: - Anne... Ben... Ben Zeynep'im... Her şeyi biliyorum. Cemile Hanımın gözleri büyüdü. Dudakları titriyordu. Şaşkın gözlerle bir Zeynep'e bir de Münevver Hanıma baktı. Yüz hatları gerilmişti. - Zeynep... Kızım... Kızım benim... - Anneciğim... Ah anneciğim bilseydim... bilseydim seni bırakır mıydım hiç?.. Cemile Hanım ağlamaya başlamıştı. İnci tanesi gibi süzülüyordu gözyaşları yanaklarından. Yerinden kalkmak, kızının boynuna sarılıp onun hiç bilmediği kokusunu içine sindirmek istiyordu. >DEVAMI YARIN