Ayhan bey kırlaşmış saçlarını eliyle düzeltip arkasına yaslandı. Sofranın etrafında dolaşan hizmetliye: - Bana tatlı getirir misin kızım? Diye seslendi. Hülya hanım kocasına baktı: - Doydun mu Ayhan? Az yedin bugün... - Doydum canım. Fazla yedim mi rahatsız oluyorum. Ama itiraf etmeliyim ki tatlı bir harikaya benziyor. Yemeğe oturduğumuzdan beri aklım tatlıda... İpek ve Hülya hanım kahkaha attılar bu sözleri duyunca. - Babacığım, eminim bu gece rüyalarınıza da girer çünkü ben tadını biliyorum. - Mutlaka kızım, mutlaka... Annen bu işin erbabı... Adamı yüreğinden vuruyor. Hülya hanım mahcup bir tavırla bir şeyler mırıldandı. Kızının ve eşinin böyle sınırsız iltifatlarına bir türlü alışamamıştı ve her seferinde utanıyordu. Ayhan bey önüne konan tatlı tabağından bir lokma aldı ve ağzında dudaklarını büzerek bir müddet tuttu. Bir yandan da başını sallıyor ve: - Mmmm, mmm.. diye sesler çıkartıyordu. Hülya hanım konuyu değiştirdi: - İpek'çiğim, o kadıncağıza yardımcı olalım kızım. Zavallı, duydun değil mi Ayhan olanları? Adam başını salladı "evet" anlamında. Sonra ağzındaki lokmayı bitirip kızına döndü: - Çok iyi yapmışsın kızım hastahaneye götürmekle. Kimi kimsesi yok mu kadıncağızın acaba? - Hiç konuşmadık baba, arabada kendinde değildi zaten. Yaşadığı acıyı düşünebiliyor musunuz? Oğlunu görmek için geliyor, orada ölüm haberini alıyor. Korkunç bir şey. Kadıncağızın saniye saniye çöküşünü gözlerimle izledim... İpek avukatlık stajını yapıyordu. Hukuk fakültesini bitireli bir yıl olmuştu. Babasının tanıdığı bir avukatın yanında staja başlamış, mesleğin detaylarını ve pratiğini öğreniyordu. O gün cezaevine stajını yaptığı hukuk bürosunun bir müvekkiline ait dosya için gelmişti. Ayhan beyler Amerika'dan döneli beş yıl olmuştu. İpek lise tahsilini Amerika'da yaptıktan sonra kendi ülkesinde üniversite okumak istemiş, imtihanlara girmişti. Küçük yaşından beri anne ve babasınında gözardı edilemeyecek etkileriyle hukukçu olmak isteği en büyük ideali olmuştu. Hülya hanım ise yıllar önce Safiye'ye verdiği sözü yerine getirmek için elinden geldiğince desteklemişti kızını. Başarıyla kazandığı imtihanlardan sonra aynı başarıyla da okulunu sene kaybetmeden bitirmişti İpek... Hülya hanım güzelliğinden bir şey kaybetmemiş, sadece hızla geçip giden senelerin belli belirsiz etkileri yüz hatlarına yerleşmişti. Özellikle güldüğü zaman ortaya çıkan yüz çizgileri bu senelerin izleriydi. Ama hâlâ son derece bakımlı, kendine özen gösteren bir hanımdı. Ayhan bey ise eski yakışıklılığından bir şey kaybetmeden duruyordu. Geçen senelerin onun üzerinde bıraktığı en gözle görülür emare ise iyice kırlaşmış saçlarıydı. İpek ise tıpkı Safiye'nin onun yaşındaykenki haline benziyordu. Siyah saçlı, siyah gözlü, hoş bir kız olmuştu. Hayatı hakkındaki gerçeği bilmiyordu. Zaman zaman anne ve babası kendi aralarında kızlarının bu hakikati bilmeye hakkı olduğunu düşünmüşler, gerçeği söylemekle söylememek hakkında ikilemde kalmışlardı. Sonunda Safiye'nin de isteğini hatırlayıp genç kızın ruh dünyasını allak bullak etmemek için susmaya karar vermişlerdi... DEVAMI YARIN