"Hayatımızın düzeni değişecek hanım!"

A -
A +

Şevket Bey televizyonu kapatıp ayaklarını sürüyerek yatak odasına doğru yürüdü. İçeri girip yatağın ucuna oturdu. Hiç konuşmuyordu. Şefika Hanım onun bu dalgın ve düşünceli halinden tedirgin olmuştu: - Ne düşünüyorsun Şevket Bey? Yaşlı adam başını kaldırdı ve karısının yüzüne baktı: - Ne düşünmüyorum ki Şefika? Elimizde olan tek şey bu ev... Ama bu çocuğa yardım etmek zorundayız. Yoksa oğlumuzu kaybedeceğiz. Bu fedakârlığı yapmak mecburiyetindeyiz. Bir yandan da aklımı kurcalayan bir diğer mesele, biz ne kadar yaşayabiliriz gelinle aynı evde? Hayatımızın düzeni değişecek. Şu kız iş bulabilseydi, onun kazandığı parayla ev kirası verirdik, benim maaşla da geçinmeye çalışırdık. Olmazsa yeniden bir işte çalışmam gerekecek... Şefika Hanım gözlerini açtı: - Deli misin sen Şevket Bey, yaşın yetmiş oldu, bu saatten sonra nasıl çalışırsın? Kim sana iş verir? Yaşlı adam boynunu büktü: - Onda da haklısın Şefika... Ne yapacağımı şaşırdım. Seni şöyle rahat bir hayatın içinde yaşatamadım. Sen ne fedakâr kadınsın Şefika... Yaşımız ilerledi, tam gün yüzü göreceğiz derken başımıza gelene bak! Yaşlılığımızda da hayatımız boyunca çektiğimiz sıkıntılardan kurtulamıyoruz. Şefika Hanım kocasının yanına oturup onun ellerini avuçlarının arasına aldı: - Ben senin varlığından memnunum Şevket Bey. Bunların hiçbiri senin suçun değil. Çocuklar ikimizin çocukları. Sen canını dişine takıp sabahlara kadar bizim için çalıştın, dünyanın en iyi babası, en iyi kocasısın. Kendine haksızlık etme. Bunlar da geçer. Hem evlatlarımız bizi sokakta bırakacak değil ya, elbet bir kolayı, bir çıkar yolu bulunur bunların. Üzme kendini. Maazallah, sana bir şey olursa ben ne yaparım? Şevket Bey sevgiyle gülümsedi: - Korkma Şefika, acı patlıcanı kırağı çalmaz. Ben seni bırakır gider miyim hiç? Şefika Hanım ayağa kalktı: - Haydi uyuyalım Şevket bey, gönlümüz yoruldu bugün. Ayaklarım da nasıl ağrıyor bilsen... Gece boyunca yatağında dönüp durdu Şevket Bey. Sabaha karşı herkes uyurken kalktı. Oturma odasına geçti. Durmadan düşünüyordu. Bir gün önce yaşanan tatsız duruma rağmen sabah olunca Yavuz'u arayacaktı. Baba oğul arasında küslük olmazdı. Hem bu, bir aile meselesiydi ve hep birlikte halletmeleri gerekirdi. Yadigar'la da konuşmalıydı. Yalçın'ın içine düştüğü durumu kendi kafasında değerlendirdiğine yarı yarıya suçu gelininde de buluyordu. Tabii bu konuda oğluna en ufak bir kelime dahi söylemeye niyetli değildi. Yalçın düzenini bilememiş, har vurup harman savurmuştu demek ki. Yoksa bir insan birkaç senelik evlilik hayatında böylesine yüklü bir borca girmezdi. "Sabah ola hayır ola..." diye söylendi kendi kendine. Yine de uyuyamamıştı. Onun kafasını kurcalayan başka bir mesele de Payidar'ın durumuydu. Genç kızın her gün evden çıkmasını, gün boyu sokaklarda gezmesini bir türlü kabullenemiyordu. Bir şey söylemeye de çekiniyor, yıllardır çocuklarıyla arasında var olan saygılı ilişkinin bozulmasından korkuyordu. Eğer müdahale etse, alacağı cevabın kırıcılığı yaşlı adamı mutlaka çok yıkardı. Bu nedenle susmayı tercih ediyor ama sıkıntısı her halinden belli oluyordu... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.