Nazım eve gelir gelmez odasına çıkmıştı. Bunalım içindeydi. Yaşadığı hayatın kendisine hiçbir tat vermediğini düşünüyor, babasıyla olan ilişkisinin niteliği yüzünde acı çekiyordu. Babasıyla yaptığı son münakaşada o güne kadar söylemediği sözleri söylemiş olmanın şaşkınlığını hâlâ yaşıyordu. İçinde haykırmak istediği o kadar çok şey vardı ki... Ama zayıf kişiliği, sebebini kendisinin de bilmediği korkuları her şeyi kendi başına yaşamasına sebep olmuştu... Eğer ayakları üzerinde durmayı becerebilen bir adam olabilseydi yaşadığı o felaketten sonra bir daha baba evine geri dönmez, alıp başını giderdi. Ona ilk başkaldırışında, Nalan'ı alıp evden gidişinde bunu yapma gücünü veren tek şey sevgisiydi. Nalan'ın varlığıydı. Onu kaybedince sanki dünyası kararmış ve hayatın altında ezilmişti. Çaresizlik, zayıflık, yaşadığı acı hepsi bir araya gelince yumurtadan yeni çıkmış bir kuş gibi kalıvermişti ortada. Onu bu hale düşüren sebeplerin içinde görmüştü doğan bebeğini. Onun doğumu sırasında Nalan'ı kaybetmiş olmanın düşündürdüğü bir şeydi bu ve o acıyla hayatının en büyük hatasını yapmıştı... Yıllar içinde nasıl yanlış davrandığının bilinciyle kendisini suçlamış ama bu suçlamayı da taşıyamadığı için bütün yükü beyninde babasına atmıştı. Her şeyin sorumlusu Ahmet Fazıl Ergin'di. Bundan sonra yaptığı her şeyde babasından öç alma duygusu vardı. Yaptığı evlilik de bir başkaldırıştı. Belkıs'la severek evlenmemişti. Sadece evlenmiş olmak için nikah kıymış, sadece babasına inat yüzüğü parmağına takmıştı. Artık son noktaya gelmişti ikisi de. İkisini de kemiren vicdan azabı okları birbirlerine çevirmelerine neden oluyordu. Yatağına uzandı. Bütün gün beyninde yıllar öncesinin görüntüleri dolaşıp durmuştu. Kapının açıldığını fark etmedi. Belkıs sinirli bir tavırla dalmıştı odaya: - Ne zaman geldin sen? Artık bir merhaba demek yok mu? - Belkıs yorgunum, ne olur bir de sen başlama!.. Kadın asabi bir tarzda elini salladı: - Bıktım artık, bıktım! Yaşlı, bunak baban bir yandan, sen bir yandan, ömrüm tükeniyor... Nazım derin bir nefes aldı. Kendisini fazlalık olarak görüyordu bu dünyada. Cevap vermedi ama Belkıs konuşmaya aralıksız devam ediyordu. - Yeter artık! Senden de bıktım, bu acizliğinden, sesinin çıkmamasından bıktım. Adam resmen evden kovuyor sen gıkını çıkartmıyorsun! Nazım yavaşça kalktı uzandığı yatağından. Dik dik baktı karısına ve sakin bir sesle cevap verdi: - Sus artık Belkıs! Ne olur bir de sen başlama. Çok rahatsızsan çıkalım köşkten, bir ev tutalım kendimize... Belkıs tiz bir sesle haykırdı: - Asla! Asla bir adım uzağa gitmem. Bu ev sadece o bunak ihtiyarın değil. Senin de evin. Bunca serveti görmezden gelip alıp başımı gidecek değilim. Bu kadar zamandır onca hakareti yedim yuttum, karşılığını almadan bir yere gitmem. Sahip olduğu servetten senin sahip olduğun payı versin giderim. Nazım derin bir nefes aldı: - Benim hiçbir şeyim yom Belkıs! Her şey babamın. O isterse verir, istemezse vermez... Belkıs'ın gözleri şeytani bir şekilde parladı: - Ben senin gibi düşünmüyorum. Hakkımı almadan da bir yere kımıldamam! > DEVAMI YARIN