Yadigar kocası gittikten sonra evini toplamaya başlamıştı. Bir yandan gözlerinden yaşlar süzülüyor, bir yandan da iş yapıyordu. Saffet giderken yine dünyanın hakaretini yapmış, acı bir şekilde aşağılamıştı genç kadını. Yadigar bunları hak etmediğini düşünüyordu. Onurunun ayaklar altına alındığını farkındaydı ama hiçbir şey yapamamak daha çok zedeliyordu. Bütün bu yaşadıklarını daha sonradan gözden geçirdiğinde hayretler içinde kalıyor, nasıl katlanabildiğine kendisi de şaşıyordu. Elektrik süpürgesinin sesinin arasında telefonun çaldığını duyunca hemen makineyi kapattı. Koşarak açtı telefonu. Eğer arayan Saffet ise kıyameti kopartırdı geç açtığı için. Korkarak konuştu: - Efendim? - Kızım, nasılsın yavrum? Yadigar iliklerine kadar titrediğini hissetti. Arayan babasıydı. Onun sesini duymak içindeki acıyı daha da körüklemişti. Bağıra bağıra ağlamamak için güç tuttu kendisini: - Babacığım, nasılsınız? Ben de sizi arayacaktım bugün. Annem nasıl? - İyiyiz evladım biz çok şükür, nasıl olalım. Olup gidiyoruz işte. Sen ne yaptın, Saffet nasıl? Yutkundu genç kadın: - İyi baba oda, sabah işe gitti. - Hava da berbat bugün. Kızım biz hafta sonunda sizi yemeğe bekliyoruz. Kardeşlerin de gelecek. Hep birlikte yemek yiyelim istedik. Olur değil mi? Yadigar ne diyeceğini bilemedi. Kekeledi: - Babacığım Saffet'e sormam lazım. Biliyorsun işleri çok... Bilmem ne der, ben çok isterim ama... Şevket Bey kızının içinde bulunduğu durumu anlıyordu: - Tamam kızım, istersen ben arayayım Saffet'i. Ona söyleyeyim. Sen hiç bilmemiş ol... Yadigar beğenmişti bu fikri. - Olur baba... Ona sorsan daha iyi olacak. Annemi öp benim için. Payidar'a da selamlar. Telefonu kapattıktan sonra elleriyle yüzünü kapatıp koltuğa çöktü. Tutamamıştı artık kendini. Dakikalarca hıçkırdı. Ailesinin yanında evlendiği günden beri zorlanarak bir oyun oynuyordu. Ne kadar mutsuz olduğunu onların anlamasını istemiyor, hayatının rolünü oynuyordu. Neden sonra toparlanarak ayağa kalktı. Yüzü iyice morarmıştı. "Eğer gidecek olursak cumartesiye kadar bu morluk nasıl geçecek?" diye düşündü... Buz dolabından bir parça buz çıkartıp yanağına kompres yaptı. Zonkluyordu. Saffet erkek kuvvetiyle hiç acımadan vurmuştu narin tenine. On dakika geçtikten sonra yeniden telefonun sesiyle irkildi. Bu sefer arayan Saffet'ti. - Baban aradı, cumartesi gecesi yemeğe bekliyorlar. Ona göre toparlan. - Tamam... dedi usulca. Başka bir şey söylemeden kapatmıştı Saffet telefonu. İçinde bir sevinç belirdi. Özlemişti ailesini. Onları görebilecek olması içine hüzünlü bir sevinç doldurmuştu. Yeniden aynaya koştu. Yanağındaki morluğu mutlaka geçirmesi lazımdı. Anneciğinin sıcacık sesini, babasının sevgi dolu bakışlarını, onların şefkatini özlemişti. Onları üzmektense ölmeyi tercih ederdi... > DEVAMI YARIN