Zübeyde çayı koyduktan sonra namazını kıldı. Son zamanlarda çabuk yorulmaya başlamıştı artık. Kahvaltı sofrasını hazırladı. Bu arada korkuyla kocasının ve oğullarının odasına bakıyordu. Biliyordu ki kocası ve oğullarından biri kalksa onun iş yaptığını görünce söylenmeye başlayacaklardı. Onlara göre bu işleri yapması gereken Aliye'ydi. Zübeyde Hanım ise kızına kıyamıyor, onun bir iki dakika daha fazla uyuyabilmesi için kendisi koşturuyordu. Davut'un öksürüğünü duyunca telaşla oturma odasına girdi. Yer yatağında mışıl mışıl uyuyan kızının omzuna dokundu: - Aliye... Aliye kızım... Baban uyandı. Haydi kalk bebeğim, söylenmesin şimdi... Ağaların da kalkar birazdan. Haydi güzel kızım benim... Aliye uykulu gözler annesine bakıp hafifçe gülümsedi. Serpildikçe güzelleşiyordu genç kız... Aliye kollarını başının üzerinden havaya kaldırarak gerindi. Zübeyde Hanım sevgiyle bakıyordu kızına: - Haydi güzelim, şimdi ağaların da kalkar, laf etmesinler sana. - Tamam anne... Kalktım say... Öyle güzel bir rüya görüyordum ki... - Hayırdır inşallah kızım. Ne gördün ki? Aliye yatağın içine oturup bağdaş kurdu. Heyecanla anlatmaya başladı: - Bir deniz kenarındaymışız. Sen, Hüseyin Ağam ve babam. Hasan Ağam yoktu. Tam bu sırada Davut'un gür sesi duyuldu: - Zübeyde! Zübeyde! Kadıncağızın gözlerinden endişeli bir bakış geçti. Hemen fırladı olduğu yerden. Başının örtüsünü düzelterek fırladı odadan. Aliye yavaşça kalktı. Yatağını topladı. Dağılmış saçlarını becerikli bir şekilde çabucak ördü. Başına yemenisini bağladı. Yuvarlak yer sofrasını kapıp odanın ortasına koydu. Örtüsünü örttü. Hemen mutfağa koşup kahvaltılıkları tepsinin içine yerleştirdi. İçeriden gelen seslerden oğlanların da kalktığı belli oluyordu. Odaya girdi ayaklarının ucuna basarak. Babası az ileride namaza durmuştu. Sessiz olmaya gayret ederek tepsiyi sofranın üzerine bıraktı. Gözleri kapanıyordu uykudan. Daha ayılamamıştı. Gayretle kalkıp mutfağa döndü. Çay fokurdamaya başlamıştı. Bardaklara önce sıcak su doldurdu. Sonra da çayları koydu. Davut namazını bitirmişti. Sedirin üzerinde para sayıyordu. - Çayını koydum baba. - Bırak oraya. Geliyorum. Ellerini karnında birleştirerek kapının yanında durdu. Az sonra ağaları da geldi odaya. Erkekler iştahla kahvaltılarını yaptılar. Sonra üçü birlikte ceketlerini alıp çıktılar. Günün en güzel zamanları başlamıştı Aliye için. Annesiyle sohbet ederek güzel bir kahvaltı yapacaklardı şimdi. Ardından da ev temizlenecek, sonra da ya komşuya geçeceklerdi birlikte, ya da komşular gelecekti onlara. Akşam olana kadar bol bol zamanı olacaktı Aliye'nin. Bu arada köyün öğretmeni olan Necla öğretmenin verdiği kitapları okuyabilecekti. Bunu babasından ve ağalarından gizli yapıyordu. Duysalar başta ağaları olmak üzere kemiklerini kırarlardı. Onlara göre kız dediğin anasının dizinin dibinde çeyizini işler, hazırlığını yapar sonra da günü gelince ev halkının belirlediği bir adamla evlenip giderdi. > DEVAMI YARIN